O, bana yardım etme zahmetinde bulunmadı.
- He spared no pains to help me.
Emeksiz kazanç olmaz.
- No gains without pains.
O, işini özenle yaptı.
- He did his work painstakingly.
Onu izlemek sancılıydı.
- That was painful to watch.
Eğer doğum sancıları insanların dediği kadar acı verseydi, herkesin sadece bir çocuğu olurdu.
- If labor pains would hurt so much as people say, everyone would only have one child!
Vücudumun her tarafında ağrılarım ve sızılarım var.
- I have aches and pains all over my body.
Sonunda hastaneye gitmeden önce, Tom ağrıya birkaç hafta dayandı.
- Tom put up with the pain for a couple of weeks before finally going to the hospital.
Sırtımda kötü bir ağrım var.
- I have a bad pain in my back.
Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
- His face is distorted by pain.
Bu acıya dayanamıyorum.
- I can't stand this pain.
Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
- Cézanne knew how to paint nature in a new way.
Sen ızdırap içinde gibi görünüyorsun.
- You seem to be in pain.
Sabahleyin ağrı ızdıraplıydı.
- In the morning, the pain was excruciating.
Kimse acı çekmek istemez.
- Nobody wants to be in pain.
Çocuk bir baş belasıdır.
- The kid is a pain in the neck.
Sen bir baş belasısın.
- You're a pain in the neck.
Acı çekiyor gibi görünüyorsun.
- You look like you're in pain.
Tom Mary'nin acı çektiğini hissetti.
- Tom sensed that Mary was in pain.
Emeksiz kazanç olmaz.
- No gains without pains.
Çok eziyetli. Onu durdurun!
- It's so painful. Stop it!
O gerçekten zahmetli görünüyor.
- That looks really painful.
O, bana yardım etme zahmetinde bulunmadı.
- He spared no pains to help me.
The agency has been at pains to stress that its decisions are still based on sound science.
Your mother is a right pain.
I had to stop running when I started getting pains in my feet.
The wound pained him.
The pain of departure was difficult to bear.
It pains me to say that I must let you go.
... great pains as a society to constantly reinforce that idea, ...