Definition of packed in English Turkish dictionary
- {s} tıka basa dolu
Market tıka basa doluydu.
- The market was packed.
Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
- This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- dolmak
- (Ticaret) ambalajlanmış
- kalabalık
- {f} paketle
Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor.
- Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.
Tom küçük bir bavulda her şeyi paketledi.
- Tom packed everything in a small suitcase.
- paketlenmiş
Hepiniz paketlenmiş ve hazır mısınız?
- Are you all packed and ready?
Ben ambalajsız ya da 1 kilogramlık torbalarda paketlenmiş olarak pirinç satarım.
- I sell rice in bulk or packed in 1 kilogram bags.
- {s} hıncahınç
Bu mekan hıncahınç dolu.
- This place is packed.
Konferans salonu hıncahınç dolu.
- The auditorium is packed.
- {s} ağzına kadar dolu
- toplanmış/kalabalık
- sıkıştırılmış
- pack
- {f} ambalajlamak
- pack
- sarmak
- pack
- paketlemek
Eşyaları paketlemek çok uzun sürdü.
- It took me ages to pack up my stuff.
Paketlemek için cumartesi günü bana yardım edebilir misin?
- Could you give a me hand packing on Saturday?
- pack
- paket
Tom şirketin sunduğu erken emeklilik paketini aldı.
- Tom took the early retirement package the company offered.
Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
- Get both a phone and internet access in a single package!
- pack
- ambalaj
Ben ambalajsız ya da 1 kilogramlık torbalarda paketlenmiş olarak pirinç satarım.
- I sell rice in bulk or packed in 1 kilogram bags.
Tom Mary'yi ambalajlamaya gönderdi.
- Tom sent Mary packing.
- packed data
- (Bilgisayar,Teknik) yoğunlaşmış veri
- packed like sardines
- (deyim) balık istifi gibi
- packed with
- dolmak
- packed format
- paketlenmiş format
- packed field
- paketlenmiş alan
- packed in
- paketlenmiş
- packed in like sardines
- gibi sardalye paketlenmiş
- packed on
- üzerinde paketlenmiş
- packed programme
- paket program
- packed bits
- (Bilgisayar) paketlenmiş bitler
- packed chamber
- salmastra kutusu
- packed data
- yogunlasmis veri
- packed decimal
- (Bilgisayar) paketli onlu
- packed decimal
- paketlenmiş onlu
- packed decimal
- (Bilgisayar,Teknik) paketlenmiş ondalık sayı
- packed file
- paketlenmiş kütük
- packed format
- (Bilgisayar,Teknik) paketlenmiş biçim
- packed like sardines
- sardalye gibi istif edilmiş
- packed like sardines
- balık istifi
- packed snow
- (Askeri) sertçe sıkışmış kar
- packed snow
- yoğun kar
- packed storage
- (Askeri) ambalajlı depolama
- packed storage
- (Askeri) AMBALAJLI DEPOLAMA: İkmal maddelerinin; sandık, tahta kafes, teneke kutu vesaire gibi ambalajlara yerleştirilmek veya doldurulmak suretiyle depolanması
- packed tower
- dolgulu kule
- pack
- sürü
Kurtlar sürüler halinde dolaşırlar.
- Wolves travel in packs.
Kurtlar sürüyle gezer ama kartallar yalnız uçar.
- Wolves travel in packs, but eagles fly alone.
- pack
- {f} toparlanmak
- pack
- {i} (köpek veya kurtlardan oluşan) sürü
- pack
- bavul hazırlamak
- pack
- defolup gitmek
- pack
- defetmek
- pack
- savuşmak
- pack
- (Tıp) kompres
- pack
- -i denklemek
- pack
- hıncahınç doldurmak
- pack
- konservelemek
- pack
- -i denk etmek
- pack
- gitmek
- pack
- bohçalamak
- pack
- buzla
- pack
- yoğunlaştırmak
- pack
- (Bilgisayar) yoğunlaştırmak bellek
- pack
- bavuluna koymak
- pack
- buz örtüsü
- pack
- ambalaj yapmak
- pack
- defolmak
- pack
- kaplamak
- pack
- hazırlamak
- pack
- doldurmak
- pack
- paket yapmak
- pack
- yük
O, atın yükünü iple bağladı.
- He fastened the horse's pack with a rope.
- close packed hexagonal structure
- sıkıdolmuş altıgensel yapı
- close packed structure
- kompakt yapı
- closely packed
- sıkıca paketlenmiş
- jam-packed
- hıncahınç
- jam-packed
- kalabalık
- jam-packed
- tıka basa dolu
Tayfun nedeniyle, tren tarifesi bozuldu ve tüm trenler tıka basa doluydu.
- Due to the typhoon, the train schedule was disturbed and all the trains were jam-packed.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
- pack
- tıka basa doldurmak
- pack
- {f} sıkıştır
- pack
- koruyucu bir madde ile doldurmak
- pack
- (iskambil) deste
- pack
- (yiyecek) kutulara koymak
- pack
- çıkın
- tightly packed
- çok sıkı
- tightly packed
- çok yoğun
- close packed hexagonal structure
- sıkıdolmuş altigensel yapı
- close-packed
- yakın dolu
- crammed, replete, packed
- Dolu, crammed paketlenmiş
- flat packed
- düz paketlenmiş
- general packed radio services
- Genel paket radyo servisleri
- pre-packed
- önceden paketlenmiş
- tightly packed
- çok sıkı, çok yoğun
- vacuum packed
- Vakumlanıp paketlenmiş
- bottled and packed
- (Gıda) şişelenmiş ve kutulanmış
- densely packed
- çök kesit
- jam packed
- balık istifi
- jam packed
- çok kalabalık
- jam packed
- hıncahınç
- jam packed
- tıka basa dolu
- lightly packed
- hafif ambalajlanmış
- my life is packed
- hayatım ... ile dolu
- pack
- {i} sargı
- pack
- {f} vurmak
- pack
- {f} eşyalarını toplamak
- pack
- pack ice bir araya toplanıp kitle haline gelmiş
- pack
- kapla
- pack
- (Askeri) AMBALAJ; AMBALAJLAMAK: Nakliyat sırasında malzeme veya gruplarını korumak için yapılan ambalaj işi; malzemeyi veya malzeme gruplarını bu maksatla ambalajlamak. Bak. "amphibious pack", "oversea pack"
- pack
- {i} (sigara için) paket
- pack
- (Tıp) Hastanın vücuduna konan buzla dolu torba
- pack
- {f} toplamak
Tom hala çantasını toplamak zorunda.
- Tom still has to pack his suitcase.
Valizlerimi toplamak uzun zamanımı aldı.
- It took me ages to pack up my suitcases.
- pack
- {f} (bavulunu/bavullarını) hazırlamak; eşyaları taşınmaya hazır bir duruma getirmek
- pack
- {i} sırt çantası
Tom sırt çantasına bazı gerekli şeyleri doldurdu.
- Tom packed some essentials into his knapsack.
Tom sırt çantasını toplamaya başladı.
- Tom started packing his backpack.
- pack
- hastanın battaniyeye sarılması
- pack
- {i} bohça
- pack
- hazır durumda paraşüt
- pack
- {i} deste (iskambil)
- pack
- deste
- pack
- {f} paketle
Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor.
- Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.
Şu paketleri bir yere koyuver.
- Just put those packages anywhere.
- pack
- {i} İng., isk. deste
- pack
- dolgulama
- pack
- {f} istiflemek
- pack
- {f} -i bohçalamak
- pack
- {i} kütle
- pack
- {i} denk
- pack
- köpek sürüsü
- pack
- {i} semer
- pack
- pack animal yük hayvanı
- pack
- (Tıp) Kanamayı durdurmak için burun, uterus, vagina gibi boşluklara bez veya pamuk tıkama, tampon
- pack
- {f} yığmak
- pack
- iskambil destesi
- pack
- {i} yığın
- pack
- paket takım
- pack
- kılıflamak
- tightly packed
- yoğun durumda
- vacuum packed
- vakumlu
- vacuum packed
- (fiil)kumlu, vakumlanmış
- vacuum packed
- vakumlanmış