oynayarak

listen to the pronunciation of oynayarak
Turkish - English
frisking
playing

You'd be amazed how much time Tom spends playing games. - Tom'un oyun oynayarak ne kadar çok zaman harcadığına şaşırırdın.

Tom and Mary had a good time playing chess. - Tom ve Mary, satranç oynayarak iyi bir zaman geçirdiler.

oyna
{f} play

It is dangerous for children to play in the street. - Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.

Do you know how to play mahjong? - Mahjong oynamayı biliyor musun?

oyna
{f} playing

He is fond of playing tennis. - O, tenis oynamaya düşkün.

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

kumar oynayarak
gambling
oyna
(Bilgisayar) poke

She used to play poker with us. - O, bizimle poker oynardı.

He used to play poker with us. - O, bizimle poker oynardı.

oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

Oyna
curveball
borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse
bear
oyna
toy

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

Bill often plays with toys by himself. - Bill genellikle tek başına oyuncakları ile oynar.