oynat

listen to the pronunciation of oynat
Turkish - English
play

He got a new CD player yesterday. - O dün yeni bir CD oynatıcı aldı.

DVD players replaced videotape players. - DVD oynatıcılar, video kaset oynatıcıların yerini aldı.

(Bilgisayar) animate
{f} removing
oyna
{f} play

I am learning Japanese to play mahjong in Japan. - Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.

Do you know how to play chess? - Satranç oynamayı biliyor musun?

oyna
{f} playing

He is fond of playing tennis. - O, tenis oynamaya düşkün.

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

otomatik oynat
(Bilgisayar) auto-play
oyna
(Bilgisayar) poke

She didn't want him to play poker. - O, onun poker oynamasını istemedi.

She used to play poker with us. - O, bizimle poker oynardı.

video oynat
(Bilgisayar) play video
oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Oyna
curveball
görüntü oynat
(Bilgisayar) play videos
oyna
toy

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

The children played with toy blocks. - Çocuklar oyuncak bloklarla oynadılar.