Definition of oynamak in Turkish English dictionary
- play
It is dangerous for children to play in the street.
- Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.
Please go to the playground to play.
- Oynamak için lütfen okul bahçesine gidin.
- perform
- move
- play with
What's your favorite game to play with friends?
- Arkadaşlarınla oynamak için favori oyunun nedir?
Would you like to play with us?
- Bizimle oynamak ister misiniz?
- toy
She doesn't want to play with her toys.
- Oyuncaklarıyla oynamak istemiyor.
- place one's bet
- dance
- monkey
The researchers trained monkeys to play a video game.
- Araştırmacılar bir video oyunu oynamak için maymunları eğitti.
- act
Do you want to act in a movie?
- Filmde oynamak ister misin?
- gamble
Do you like to gamble?
- Kumar oynamak ister misin?
Tom likes to gamble on horses.
- Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.
- dally with
- risk
- tinker
- wiggle
- horse
Tom likes to gamble on horses.
- Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.
- frolic
- to be on
- (Dilbilim) act a part
- cavort
- flicker
- fiddle with
- sport
What's your favorite sport to play?
- Oynamak için favori sporun nedir?
I like to play tennis. What sport do you like to play?
- Ben tenis oynamaktan hoşlanırım. Sen hangi sporu yapmaktan hoşlanırsın?
- be on
- back
- disport
- shake a leg
- toy with
- foot
Do we want to play football tomorrow?
- Yarın futbol oynamak istiyor muyuz?
It is fun playing football after school.
- Okuldan sonra futbol oynamak eğlencelidir.
- mess with
- trifle
- on
- wobble
- play fast and loose with
- (deyim) put on an act
- tamper
- fribble
- frisk
- represent
- play at
A friend comes to play at our house tomorrow.
- Bir arkadaş, yarın evimizde oynamak için geliyor.
- to play; to dance; to frolic, to romp; to move, to budge; to fiddle with, to toy with, to tamper with; to tinker; (film, oyun) to be on; to perform, to act, to play, to enact, to portray; to dally with sb/sth; to risk; to back
- to dance; to gambol, cavort, frisk about; to dance (a dance)
- to play (a game)
- to risk, play around with, trifle with
- to flicker
- (rol) perform
- interpret
- enact
- play around
It's dangerous to play around the fire.
- Ateş etrafında oynamak tehlikelidir.
- to monkey with, tinker with, tamper with, fool with
- play on
Tom is pretty good at baseball, but he's not good enough to play on our team.
- Tom beyzbolda oldukça iyi ancak takımımızda oynamak için yeterince iyi değil.
Do you want to play online?
- Çevrimiçi oynamak istiyor musun?
- work
- to perform (a play)
- to play, amuse oneself, fool around
- to play (a card)
- hop
- to fluctuate, move back and forth
- playact
- to become loose; to have play in it
- (for a film or play) to be on, be playing. oynaya oynaya joyfully, with great joy
- jig
- budge
- portray
- to move, stir, budge
- juggle
- play upon
- mess smth. about
- oynamak (biriyle/bir takımla)
- take on
- oynamak (oyunu)
- put on
- oynamak (rol)
- act
- oynamak rol
- enact
- oynamak istemek
- want to play
- oyun oynamak
- (Konuşma Dili) take someone for a ride
- oyun oynamak
- Serve a trick
- oyun oynamak
- Play a game
Do you want to play a game?
- Bir oyun oynamak ister misiniz?
Do you guys want to play a game?
- Sizler bir oyun oynamak istiyor musunuz?
- oyun etmek/oynamak/yapmak
- to play a trick on, pull a fast one on, hoodwink, dupe
- oyun oynamak
- play smb. foul
- oyunu kurallarına göre oynamak
- play fair
- oynama
- {i} play
I am learning Japanese to play mahjong in Japan.
- Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.
I will teach you to play chess.
- Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
- oyna
- {f} play
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
I am learning Japanese to play mahjong in Japan.
- Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.
- oyna
- {f} playing
Certainly, I like playing cards.
- Kesinlikle,kart oynamayı severim.
He is fond of playing tennis.
- O, tenis oynamaya düşkün.
- oynama
- {i} move
- oynama
- {i} playing
The fire was brought about by children's playing with matches.
- Yangın çocukların kibritlerle oynamasından kaynaklandı.
He is fond of playing tennis.
- O, tenis oynamaya düşkün.
- yeniden oynamak
- replay
- rol oynamak
- act
- ikili oynamak
- two-time
- neredeyse zil takıp oynamak
- have a fit
- oyna
- (Bilgisayar) poke
Tom doesn't know how to play poker.
- Tom nasıl poker oynayacağını bilmiyor.
One thing you should know about me is that I play poker every Friday night.
- Benim hakkımda bilmen gereken bir şey her cuma gecesi poker oynamamdır.
- oynama
- movement
- oynama
- holiness
- oynama
- wobble
- oynama
- wiggle
- tavla oynamak
- play backgammon
- tenis oynamak
- play tennis
- top oynamak
- play football
- yerinden oynamak
- come loose
- yerinden oynamak
- come away
- oyna
- fiddle with
- oyna
- {f} frisk
I'm feeling a little frisky.
- Kendimi biraz oynak hissediyorum.
- oyna
- {f} frisking
- oyna
- toy with
Don't toy with her affections.
- Onun duyguları ile oyun oynama.
You think you can toy with me, but I don't play games.
- Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.
- oynama
- {i} frisking
- oynama
- representation
- oynama
- personation
- oynama
- rendering
- Oyna
- curveball
- daha iyi oynamak
- outperform
- dizide oynamak
- starring in tv series
- dizide oynamak
- starring at soap opera
- futbol oynamak
- football
- sek sek oynamak
- to play hopscotch
- seksek oynamak
- to play hopscotch
- taş oynamak
- Playing pieces
- abartılı oynamak
- overplay
- abartılı oynamak
- ham
- abartılı oynamak
- overact
- ateşle oynamak
- to play with fire
- ateşle oynamak
- play with edge tools
- ateşle oynamak
- play with edged tools
- aynı kâğıttan oynamak
- return
- aynı renkten oynamak
- follow suit
- açmaz oynamak
- slang to pull a fast one (in a game)
- açık oynamak
- show one's hand
- bahis oynamak
- have a bet
- bahis oynamak
- place a bet
- bahis oynamak
- put a bet
- bahis oynamak
- put up
- barutla oynamak
- to play with fire
- başka renk kâğıt oynamak
- renounce
- başrolde oynamak
- star
- başrolü oynamak
- heroize
- benimle oynamak ister misiniz
- Do you want to play with me
- beysbol oynamak
- play baseball
- bilardo oynamak
- to play a game of billiards
- bilardo oynamak
- play a game of billiards
- bilya oynamak
- to play marbles, to have a game of marbles
- birdirbir oynamak
- to play leapfrog
- birdirbir oynamak
- leapfrog
- birinci derecede rol oynamak
- play first fiddle
- bovling oynamak
- bowl
- bovling oynamak
- to bowl
- boş kâğıt oynamak
- discard
- büyük oynamak
- (kumar) plunge
- büyük oynamak
- play for high stakes
- büyük oynamak
- play high
- büyük oynamak gambling
- to play for high stakes
- can sıkıntısından parmaklarıyla oynamak
- twiddle one's thumbs
- canı ile oynamak
- to do dangerous things
- daha büyük koz oynamak
- overtrump
- daha iyi oynamak
- outplay
- daha iyi oynamak
- outact
- dilsiz oyunu oynamak
- mum
- dokuz kuka oynamak
- play skittles
- dokuz kuka oynamak
- play at skittles
- doğaçlama oynamak
- pong
- doğru oynamak
- to play fair
- duyguları ile oynamak
- play on smb.'s heartstrings
- dürüstçe oynamak
- play fair
- ekmeğiyle oynamak
- to threaten (one's) job
- elinden gelenin en iyisini oynamak
- play up
- evcilik oynamak
- to play house
- evcilik oynamak
- play house
- fareler cirit oynamak
- (for a place) to be deserted, be desolate
- faullü oynamak
- play foul
- film oynamak cin
- (for a movie) to play, be shown
- final oynamak
- play off
- golf oynamak
- to golf
- golf oynamak
- golf
Tom didn't feel like playing golf.
- Tom'un canı golf oynamak istemiyordu.
I like playing tennis and golf.
- Tenis ve golf oynamaktan hoşlanırım.
- gururuyla oynamak
- to play with (someone's) pride
- gönülü ile oynamak
- to play with (someone's) heart
- gülüp oynamak
- frolic
- iki rolü birden oynamak
- double
- ikili oynamak
- to play both ends against the middle
- ikili oynamak
- play a double game
- ikinci derecede rol oynamak
- play second fiddle
- in cin top oynamak
- (for a place) to be completely deserted: Sokakta in cin top oynuyordu. The street was completely deserted
- iskambil oynamak
- to play cards
- iyi oynamak
- (rol) sustain
- kapalı gişe oynamak
- to play to a full house
- kar topu oynamak
- to have a snowball fight
- kar topu oynamak
- to play snowball
- kartlarını iyi oynamak
- play one's card's well
- kartopu oynamak
- snowball
- karşılıklı oynamak
- (poker) whipsaw
- katakulli yapmak/oynamak
- slang to cheat, swindle; to dupe
- kedi fare gibi oynamak
- (deyim) play cat and mouse with
- kendi ekmeği ile oynamak
- quarrel with one's bread and butter
- koz oynamak
- to trump
- koz oynamak
- trump
- kozunu iyi oynamak
- to play one's cards well
- kozunu oynamak
- to play one's trump card
- kozunu oynamak
- play one's trump card
- kozunu oynamak
- play one's trump
- kreps oynamak
- shoot craps [sl.]
- kumar oynamak
- (Argo) shoot hoop
- kumar oynamak
- to gamble
Tom likes to gamble on horses.
- Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.
Do you like to gamble?
- Kumar oynamak ister misin?
- kumar oynamak
- punt
- kumar oynamak
- game
- kumar oynamak
- 1. to gamble. 2. to embark knowingly upon a risky enterprise
- kumar oynamak
- gamble
Do you like to gamble?
- Kumar oynamak ister misin?
Tom likes to gamble on horses.
- Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.
- kumda oynamak
- colloq . to be left empty-handed (after having striven for something)
- kâğıt oynamak
- to play cards
- kötü oynamak
- underplay
- kötü oynamak
- underact
- küçük oynamak
- (for a gambler) to play for small stakes
- kıpır kıpır oynamak
- wiggle
- kıvır kıvır oynamak
- to bump and grind (while dancing)
- loto oynamak
- play lotto
- madik atmak/etmek/oynamak
- to trick, pull a fast one on
- maske ile oynamak
- mum
- mim oynamak
- mime
- mutluluk oyunu oynamak
- (Konuşma Dili) count one's blessings
- oyna
- toy
Don't toy with her affections.
- Onun duyguları ile oyun oynama.
Don't play with that gun. It's not a toy.
- O silahla oynama, o bir oyuncak değil.
- oynama
- dancing
- oynama
- hop
- oynama
- playing; moving; play
- oynama
- showing
- oynama
- falsification
- oynama
- acting
- oynama
- moving
- oynama
- performing