The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
We live in the vicinity of the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
More than half of the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından daha fazlası plana karşı çıkıyor.
I do not need a residense permit because I am from Iceland.
- Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
He sat in the front so as to be able to hear.
- İşitebilmek için önde oturdu.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.