Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
We live in the vicinity of the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
I now live in a very small house.
- Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.
I do not need a residense permit because I am from Iceland.
- Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.
More than half the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.