This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
We can seat you soon.
- Yakında seni oturtabiliriz.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
Can I sit beside you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Do you live in this building?
- Bu binada mı oturuyorsun?
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
Tom currently resides in Boston.
- Tom şu anda Boston'da oturuyor.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.