I like sitting by the window.
- Ben pencerenin yanında oturmayı severim.
It can't be good sitting in the sun all day.
- Bütün gün güneşte oturma iyi olamaz.
In this kind of weather, it's best to stay home and not go outside.
- Bu havada dışarı çıkmayıp evde oturmak en doğrusu.
You must not stay up late.
- Gece geç saatlere kadar oturmamalısın.
When I was playing video games in the living room, Mother asked me if I would go shopping with her.
- Oturma odasında video oyunları oynarken annem bana onunla birlikte alışverişe gidip gitmeyeceğimi sordu.
The living room adjoins the dining room.
- Oturma odası yemek odasına bitişiktir.
That piece of furniture is not fitting for the living room.
- Bu mobilya parçası oturma odası için uygun değil.
I once managed to fit seven people in my car.
- Bir keresinde yedi kişi benim arabama oturmayı başardı.
He took up residence in Jamaica.
- O Jamaika'da oturma izni aldı.
Tom asked Mary to sit down for a while.
- Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
Tom wanted to sit down for a few seconds.
- Tom, birkaç saniye için oturmak istedi.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit.
- Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.
Tom always wants to sit in the front row.
- Tom her zaman ön sırada oturmak ister.
The boy is standing in the living room.
- Çocuk oturma odasında duruyor.
The boy sleeps in the living room.
- Çocuk oturma odasında uyuyor.
When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
- Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
All the seating areas are taken.
- Tüm oturma yerleri tutulmuş.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
She resides in New York.
- O, New York'ta oturmaktadır.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Our visitors are sitting in the living room.
- Ziyaretçilerimiz oturma odasında oturuyor.
When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
- Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
All Tom really wanted was a place to sit down and rest.
- Tom'un gerçekten tek istediği oturmak ve dinlenmek için bir yerdi.
In the U.S., you have the option, when you enter a restaurant, to sit in the smoking or non-smoking section.
- ABD'de bir restorana girerken seçeneğin vardır, sigara içilen ya da sigara içilmeyen yerde oturmak.
My legs ache from sitting on tatami.
- Minderde oturmaktan bacaklarım ağrıyor.
I have a sore back from sitting in front of the computer too many hours.
- Saatlerce bilgisayarın önünde oturmaktan sırtım ağrıyor.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
Do you live in this building?
- Bu binada mı oturuyorsun?
More than half of the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından daha fazlası plana karşı çıkıyor.
I do not need a residense permit because I am from Iceland.
- Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
He sat in the front so as to be able to hear.
- İşitebilmek için önde oturdu.
I'm awfully glad you've come to live at Green Gables.
- Oturmak için Green Gables'a gelmenize son derece sevindim.
This is where Fadil wanted to live.
- Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.
This chair is really comfortable to sit on.
- Bu sandalye oturmak için gerçekten rahat.
The one whose butt got burned has to sit on the blisters.
- Poposu yanan kişi kabarcıkların üstünde oturmak zorundadır.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
I really don't want to sit in that room.
- O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
I would like to take a seat over there.
- Ben orada oturmak istiyorum.