I like sitting by the window.
- Ben pencerenin yanında oturmayı severim.
It can't be good sitting in the sun all day.
- Bütün gün güneşte oturma iyi olamaz.
In this kind of weather, it's best to stay home and not go outside.
- Bu havada dışarı çıkmayıp evde oturmak en doğrusu.
You must not stay up late.
- Gece geç saatlere kadar oturmamalısın.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
When I was playing video games in the living room, Mother asked me if I would go shopping with her.
- Oturma odasında video oyunları oynarken annem bana onunla birlikte alışverişe gidip gitmeyeceğimi sordu.
That piece of furniture is not fitting for the living room.
- Bu mobilya parçası oturma odası için uygun değil.
I gave away the table because it does not fit in the living room.
- Oturma odasına uymadığı için masayı hediye olarak verdim.
He took up residence in Jamaica.
- O Jamaika'da oturma izni aldı.
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit.
- Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.
The boy is standing in the living room.
- Çocuk oturma odasında duruyor.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
- Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
- Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
All the seating areas are taken.
- Tüm oturma yerleri tutulmuş.
The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
Can I sit beside you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
She resides in New York.
- O, New York'ta oturmaktadır.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Tom and Mary are sitting in the living room talking.
- Tom ve Mary oturma odasında oturup konuşuyorlar.
Our visitors are sitting in the living room.
- Ziyaretçilerimiz oturma odasında oturuyor.
All we want to do is sit down and rest.
- Bütün yapmak istediğimiz oturmak ve dinlenmek.
In the U.S., you have the option, when you enter a restaurant, to sit in the smoking or non-smoking section.
- ABD'de bir restorana girerken seçeneğin vardır, sigara içilen ya da sigara içilmeyen yerde oturmak.
Tom seems to enjoy just sitting on the dock and watching the seagulls.
- Tom sadece rıhtımda oturmaktan ve martıları izlemekten hoşlanıyor gibi görünüyor.
Tom didn't feel like sitting for two hours in a movie theater.
- Tom'un canı bir tiyatro koltuğunda iki saat oturmak istemiyordu.
We live in the vicinity of the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
More than half of the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından daha fazlası plana karşı çıkıyor.
Tom currently resides in Boston.
- Tom şu anda Boston'da oturuyor.
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
He is looking for a place to live.
- Oturmak için bir yer arıyor.
I'm awfully glad you've come to live at Green Gables.
- Oturmak için Green Gables'a gelmenize son derece sevindim.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.
The one whose butt got burned has to sit on the blisters.
- Poposu yanan kişi kabarcıkların üstünde oturmak zorundadır.
They are looking for chairs to sit on.
- Oturmak için sandalyeler arıyorlar.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
I really don't want to sit in that room.
- O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
I would like to take a seat over there.
- Ben orada oturmak istiyorum.