What're you doing sitting here alone in the dark?
- Karanlıkta burada yalnız oturarak ne yapıyorsunuz?
I don't get much exercise sitting in the office all day.
- Bütün gün ofiste oturarak çok egzersiz yapmam.
The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
We live in the vicinity of the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
More than half of the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından daha fazlası plana karşı çıkıyor.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.