It's obvious that you're wrong.
- Hatalı olduğun ortada.
It is obvious that his condition has not worsened.
- Durumun daha kötüye gitmediği ortada.
Now everything's exposed.
- Şimdi her şey ortada.
The hill is exposed, with no trees.
- Tepe ortada, ağaçsız.
The truth lies somewhere in the middle.
- Gerçek ortada bir yerde yatıyor.
Fold the paper in the middle.
- Kağıdı ortadan katla.
It was evident to all of us that he was innocent.
- Masum olduğu hepimiz için ortadaydı.
It's evident that human behaviour is more dangerous for the environment than radiation.
- Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.
A cup of coffee cleared up my headache.
- Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
The truth lies in the middle.
- Gerçek ortada yatıyor.
The truth lies somewhere in the middle.
- Gerçek ortada bir yerde yatıyor.