O, meydana gelmek zorunda değildi.
- That didn't have to happen.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Kötü bir şey olmak üzereydi.
- Something bad was about to happen.
Tom'a ne olduğunu bulmak zorundasın.
- You've got to find out what happened to Tom.
Tom'a ne olduğunu bulmak zorundayız.
- We have to find out what happened to Tom.
Unexpectedly, in a nook close by the farmhouse, he happened upon a spot where the vintage had actually commenced.