Onlar zıt yönlere gittiler.
- They went in opposite directions.
Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz.
- Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying.
Aksi yöne gitmen gerekir.
- You should go in the opposite direction.
İnsanlar sevilmek, nesneler ise kullanılmak için yaratılmıştı. Dünya kaos içinde, çünkü her şey karşıt.
- People were created to be loved, things were created to be used. The world is in chaos, because everything is opposite.
İkiz olmalarına karşın onların karşıt kişilikleri vardı.
- Although they were twins, they were of opposite personalities.
Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
- They live in the house opposite to ours.
Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
- Their house is just opposite the bus stop.
Benim görüşüm karşı yönde.
- My opinion is the opposite.
Sami karşı yönden geliyordu.
- Sami was coming in the opposite direction.
Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
- They live in the house opposite to ours.
Onu evi caddenin karşı tarafında.
- His house is on the opposite side of the street.
Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
- Their house is just opposite the bus stop.
Karşıda altı katlı bir bina var.
- Opposite there is a six-story building.