one who begets, or brings forth, offspring; a father or a mother

listen to the pronunciation of one who begets, or brings forth, offspring; a father or a mother
English - Turkish

Definition of one who begets, or brings forth, offspring; a father or a mother in English Turkish dictionary

parent
(isim) ebeveyn
parent
{i} çoğ. ana baba, ebeveyn: My parents and your parents are old friends. Bizim ana babalarımız eski dost. the
parent
temel
parent
veli

Tom veli görüşmesine gitti. - Tom went to the parent-teacher meeting.

Komite öğretmenlerden ve velilerden oluşur. - The committee is composed of teachers and parents.

parent
(Ticaret) ana ortaklık
parent
(Ticaret) ana şirket
parent
baş

Ailen anlarsa başın belaya girer. - You'll get into trouble if your parents find out.

Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor. - Apart from his parents, no one knows him very well.

parent
ana ya da baba
parent
ana baba

Bazı ana babalar çocukları hakkında gereksiz yere endişelenirler. - Some parents worry unnecessarily about their children.

Tom hastalıklı bir çocuktu ve ana babası tarafından şımartılmıştı. - Tom was a sickly child and was mollycoddled by his parents.

parent
(Tıp) paran

Bu ifadeyi parantezler içine koymalısın. - You should put this phrase in parentheses.

Parantez içindeki kelimeleri kısaltılmış şekle koyun. - Put the words in parentheses into abbreviated form.

parent
ebeveyn

Onlar her zaman ebeveynlerine itaat etmiyorlar. - They don't always obey their parents.

Ebeveynlerinin görüşü onun kazandıklarını aptal bir kıza harcamasıydı. - His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.

parent
valideyn
parent
ç.ana baba
parent
ana

Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı. - He just moved into an apartment he inherited from his parents.

Bazı ana babalar çocukları hakkında gereksiz yere endişelenirler. - Some parents worry unnecessarily about their children.

parent
(Tıp) Anne veya baba
parent
kaynak
parent
{i} anne/baba
English - English
parent