one of the opposing parties or sides in a conflict or a controversy; a faction

listen to the pronunciation of one of the opposing parties or sides in a conflict or a controversy; a faction
English - Turkish

Definition of one of the opposing parties or sides in a conflict or a controversy; a faction in English Turkish dictionary

part
parça

Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. - Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.

Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir. - This factory manufactures automobile parts.

part
kısım

Onun bazı kısımları üzerinde anlaşamadı. - They could not agree on some parts of it.

Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi. - In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.

part
taraf

Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu. - The police regarded him as a party to the crime.

Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim. - I intend to take my position as a third party.

part
kısmen

Kısmen sizinle aynı fikirdeyim. - I partly agree with you.

Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum. - I'm sorry. I'm partly responsible for it.

part
yarı

Yarın akşam bir partimiz var. - We have a party tomorrow evening.

Çocuğunuzun doğumundan sonra işinizi yarım gün yapmalısınız. - After the birth of your child, you should make your work part-time.

part
ekseriya
part
görev

Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum. - I try to do my part to help the community.

Görevimi yapmayı planlıyorum. - I plan on doing my part.

part
yan

Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum. - The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.

Tom'un yanına gitmemizi ve ona partiye hazırlanması için yardım etmemizi öneriyorum. - I suggest we go over to Tom's and help him get ready for the party.

part
{f} ayır

Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı. - Tom budgeted three hundred dollars for the party.

Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim. - I will love you for better for worse till death us do part.

part
fasıl
part
ayrılmak

Kimsenin partiden ayrılmak için acelesi yoktu. - No one was in a hurry to leave the party.

Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi. - The day came at last when he had to part from her.

part
{f} parçalanmak, ayrılmak; bölünmek
part
{f} tarakla ayırmak
part
(ial) parça (lı), kısmi
part
(fiil) ayırmak, tarakla ayırmak, ayrılmak, kopmak, elden çıkarmak
part
{i} parça, bölüm, kısım
part
{i} katkı. z. kısmen
part
{i} hisse, pay
English - English
part
one of the opposing parties or sides in a conflict or a controversy; a faction

    Hyphenation

    one of the opposing parties or sides in a con·flict or a controversy; a fac·tion

    Pronunciation

Favorites