Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Senin burnunun üstünde krem var.
- You have cream on the top of your nose.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Çabuk, bu ağacın üzerine tutun.
- Quick, hold onto this tree.
Tom banyo tartısı üzerine çıktı.
- Tom stepped onto the bathroom scales.
O masanın üstüne atladı.
- He jumped onto the table.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.