oluşturan

listen to the pronunciation of oluşturan
Turkish - English
constituent
constitutive
creative
(Bilgisayar) created by
(Bilgisayar) created
composing
oluşturan parçalardan her biri
constituent
seri oluşturan
sequential
suç oluşturan
criminal
koloni oluşturan birim
(Gıda) colony forming unit
neden oluşturan
causal
oluş
presence
oluş
(Dilbilim) process
oluş
existence

Malaysia came into existence in 1957. - Malezya 1957'de oluştu.

In 1989, the extremely famous Eiffel Tower celebrated its one hundred years of existence. - 1989 yılında, son derece ünlü Eyfel Kulesi var oluşunun yüz yılını kutladı.

titreşim oluşturan alet
oscillator
oluş
consist of

How many people does this ship's crew consist of? - Bu geminin mürettebatı kaç kişiden oluşur?

A compound word consist of two smaller words. - Bir bileşik kelime iki küçük kelimeden oluşur.

oluş
compose of
oluş
being

All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages. - Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.

Liberty consists of being able to make everything as harmless as possible. - Özgürlük her şeyi mümkün olduğu kadar zararsız yapabilmekten oluşur.

oluş
comprise of
oluş
consist

Indonesia consists of many islands and two peninsulas. - Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.

The central nervous system consists of four organs. - Merkezî sinir sistemi dört organdan oluşur.

oluş
{f} comprised

My house is comprised of these four rooms. - Benim evim bu dört odadan oluşur.

Food is comprised of protein, carbohydrates, and fats. - Yiyecek, protein, karbonhidrat ve yağlardan oluşur.

oluş
procession
oluş
composed

The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical. - Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.

The USA is composed of 50 states. - ABD 50 tane devletten oluşur.

bütünü oluşturan
integral
cevher oluşturan akışkan
(Madencilik) ore-forming fluid
damlalar oluşturan
guttiferous
delta oluşturan
deltaic
devletin tam bir parçasını oluşturan ülke üzerindeki toplulukların ayrılması
(Hukuk) secession
dış açı oluşturan iki siper
redan
hakaret oluşturan
(Kanun) libellous
hayati tehlike oluşturan
(Otomotiv) life-threatening
iki hidrojen atomlu ve iki tuz oluşturan
dibasic
irin oluşturan
suppurative
iyon oluşturan
ionogenic
kanıt oluşturan
probative
melodinin bir bölümünü oluşturan kısa parça
phrase
oluş
existence, being; genesis, formation
oluş
occurrence
oluş
way of coming into being; becoming, coming into being, genesis, formation
oluş
consisted

Goethe's personal vocabulary consisted of about eighty thousand words. - Goethe'nin kişisel sözcük dağarcığı neredeyse seksen bin sözcükten oluşuyordu.

The audience consisted mainly of students. - Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.

oluş
becoming
ot oluşturan
herbiferous
renk oluşturan
colorific
spor oluşturan
(Botanik, Bitkibilim) sporocarp
suç oluşturan eylem
(Hukuk) criminal conduct
sömürge oluşturan ülke
colonizer
tek sesi oluşturan iki harf
digraph
tepki oluşturan
(dümen vb.) regressive
toksin oluşturan
toxicant
tomurcuk oluşturan
(Biyoloji) gemmiparous
turba oluşturan yosun
peat moss
tuz oluşturan
saliferous
yüklem oluşturan isim
predicate noun
yüklem oluşturan sıfat
predicate adjective
yüklemi oluşturan
predicative
zar oluşturan
membranous
çatısını oluşturan
framer
çiçeği oluşturan minik çiçeklerden her biri
floret
örnek oluşturan
normative
örtü oluşturan
tectorial
oluşturan
Favorites