Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

olgunlaşarak

listen to the pronunciation of olgunlaşarak
Turkish - English
maturing
present participle of mature
{i} maturation, ripening, refining, developing, aging
Approaching maturity; as, maturing fruits; maturing notes of hand
olgun
mature

Girls mature faster than boys. - Kızlar erkeklerden daha hızlı olgunlaşırlar.

A child is not a mature person. - Bir çocuk, olgun bir insan değildir.

olgun
ripe

The apples are not quite ripe. - Elmalar oldukça olgun değiller.

He lived to a ripe old age. - Olgun bir yaşa kadar yaşadı.

olgun
perfect
olgun
(Denizbilim) adult

I thought we could discuss this like mature adults. - Bunu olgun yetişkinler gibi tartışabileceğimizi düşündüm.

olgun
dignified
olgun
in season

Strawberries are now in season. - Çilekler şimdi olgundur.

olgun
grown-up

Your brother's awfully grown-up for his age. - Kardeşin yaşına göre çok olgun.

olgun
(Tıp) mahire
olgun
matured

Tom has matured a great deal. - Tom bir hayli olgunlaştı.

Tom's matured a fair bit in the last few years. - Tom son birkaç yıl içinde biraz olgunlaştı.

olgun
experienced
olgun
mellow

Most women mellow as they age. - Çoğu kadın, yaşlandıkça olgunlaşır.

Like good wine, women mellow when they age. - İyi şarap gibi, kadınlar yaşlandıklarında olgunlaşırlar.

olgun
fruity
olgun
grown

Your brother's awfully grown-up for his age. - Kardeşin yaşına göre çok olgun.

Our children are grown. - Bizim çocuklarımız olgun.

olgun
ripe, mature, mellow; experienced, mellow
olgun
ripe, mature
olgun
(spiritually, mentally, or emotionally) mature (person)
olgun
seasoned
Turkish - Turkish

Definition of olgunlaşarak in Turkish Turkish dictionary

olgun
Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş (insan), kâmil: "Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını bilmişti."- Y. K. Karaosmanoğlu
olgun
Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, kâmil
olgun
Yenecek duruma gelmiş (meyve): "Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar."- R. H. Karay
olgun
Yenecek duruma gelmiş
olgunlaşarak
Favorites