olgu

listen to the pronunciation of olgu
Turkish - English
fact

Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats. - Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.

Don't make factual statements without a source. - Bir kaynak olmadan olgusal ifadeler üretmeyin.

phenomenon

This phenomenon is very easy to explain. - Bu olguyu açıklamak çok kolay.

Tom devoted his life to the study of this phenomenon. - Tom yaşamını bu olguyu incelemeye adamış.

matter of fact
(İnşaat) feature
(Tıp) case
phil. fact
med. case (instance of disease, patient)
lit. action; plot
fact, event vakıa
event

I postponed the event. - Ben olguyu erteledim.

a case of
olgu çalışması
(Dilbilim) case study
olgu adılı
(Dilbilim) factive
olgu güvenirlik ölçüsü
(Dilbilim) case reliability estimate
olgu kaydı
(Bilgisayar) incident record
sosyal olgu
social fact
yapay olgu
artifact
iyiye yorulur olgu
is attributed to better case
olgular
facts
emin olmadan kabul edilen olgu
thing in itself
genel olgu
universal
Turkish - Turkish
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa: "Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz."- O. Hançerlioğlu ; "Felsefe diliyle söylersek her ozan bir fenomendir, yani olgudur."- N. Cumali
Varlığı deneyle kanıtlanmış şey
(edebiyat) Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş
(felsefe) Olmuş olan, gerçekleşmiş olan, vakıa
(Hukuk) Olan ve yapılan iş; olay
Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa
Olmuş olan, gerçekleşmiş olan, vakıa
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa: "Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz."- O. Hançerlioğlu
vakıa
sosyal olgu
Sosyal nitelikli olay, sosyal vakıa
olgu
Favorites