oldukça

listen to the pronunciation of oldukça
Turkish - English
pretty

This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers. - Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.

I am pretty pleased with you. - Senden oldukça memnunum.

rather

My knowledge of Japanese is rather poor. - Japonca bilgim oldukça zayıftır.

It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain. - Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.

quite

He looked quite tired. - Oldukça yorgun görünüyordu.

It is quite a big number. - Oldukça büyük bir numara.

fairly

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

The surface of the object is fairly rough. - Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü.

substantially
(Hukuk) substantial
whopping
rather, fairly, quite, pretty, to some extent: Su oldukça soğuk. The water's pretty cold
well enough
such

Tom is such a diffident man. He seems to have quite low self-esteem. - Tom böylesine çekingen bir adam. O oldukça kendine güvensiz gibi görünüyor.

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

a bit of a
good

I went to the theater quite early with a view to getting a good seat. - İyi bir koltuk almak amacıyla tiyatroya oldukça erken gittim.

Tom is quite good at cooking. - Tom yemek pişirmede oldukça iyidir.

a good many

I have a good many things to do today. - Bugün yapacak oldukça çok şeyim var.

spanking
well

She sang pretty well. - O oldukça güzel söyledi.

Quite well, thank you. - Oldukça iyiyim, teşekkür ederim.

somewhat

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

quite, fairly, rather, pretty
a whale of
reasonably

I'm reasonably certain of it. - Ben bundan oldukça eminim.

Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch. - Tom, Mary'nin onun büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi.

considerably

The cost of building the bridge blew out considerably. - Köprüyü yapmanın maliyeti oldukça arttı.

This area has been considerably built up of late. - Bu alan oldukça geç inşa edilmiştir.

a good bit
notably
relatively

The region is relatively rich in mineral resources. - Bölge maden kaynakları açısından oldukça zengindir.

goodish
a trifle
tolerably
more or less
muchly
comparatively
widely
a rather
middling
reasonable

The prices here are quite reasonable. - Buradaki fiyatlar oldukça makul.

It seems perfectly reasonable. - Oldukça makul görünüyor.

some

Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas. - Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.

Under a microscope, some viruses appear quite beautiful. - Mikroskop altında, bazı virüsler oldukça güzel görünür.

sort

I sort of had a crush on you. - Sana oldukça aşık oldum.

Tom can do all sorts of things quite well. - Tom her çeşit şeyi oldukça iyi yapabilir.

plenty

This typewriter has seen plenty of use. - Bu daktilo oldukça sık kullanılmıştır.

considerable
oldukça büyük
sizeable
oldukça çok
a great deal

He earns a great deal. - O, oldukça çok kazanır.

It would mean a great deal to me. - Bu benim için oldukça çok şey ifade ederdi.

oldukça az
rather than
oldukça erken
very early
oldukça geniş
wide
oldukça büyük
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

oldukça büyük
awful
oldukça büyük
quite big
oldukça büyük
liberal
oldukça büyük
pretty big
oldukça büyük
goodish
oldukça büyük miktar
an awful lot
oldukça farklı
a long way off
oldukça genç
youngish
oldukça geç
latish
oldukça iyi
fairly well

Tom did fairly well on the test he took yesterday. - Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

oldukça kötü
baddish
oldukça kısa
shortish
oldukça soğuk
rather cold
oldukça uzak
a good distance off
oldukça yavaş
stepwise
oldukça zayıf
faintish
ömürü oldukça as long as one lives;
for the rest of one's life
epey, oldukça çok
very, very much
buradan oldukça uzak
It's quite far from here
Turkish - Turkish
Yetecek kadar, epey, hayli: "Geceyi oldukça rahat geçireceğinizi ümit ederim."- R. H. Karay
Yetecek kadar, epey, hayli
bir hayli
hayli
English - Turkish
pretty much
oldukça
Favorites