olayında

listen to the pronunciation of olayında
Turkish - English
(Konuşma Dili) in the case of
in the matter of, concerning, regarding
olay
event

The event affected his future. - Olay onun geleceğini etkiledi.

You don't have to be very old to remember that event. - O olayı hatırlaman için çok yaşlı olmana gerek yok.

olay
incident

He described the incident in detail. - O, olayı ayrıntılı olarak açıkladı.

The incident took place at midnight. - Olay gece yarısı gerçekleşti.

olay
case

We had to call in social services. This was obviously a case of child neglect. - Sosyal hizmetleri aramak zorunda kaldık. Bu apaçık bir çocuk ihmali olayıydı.

He had nothing to do with the case. - Onun olayla bir ilgisi yoktu.

olay
(Nükleer Bilimler) phenomena

Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena. - Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.

Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena. - Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.

olay
{i} episode

It was an embarrassing episode. - Utanç verici bir olaydı.

olay
circumstance

Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place. - Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.

olay
fact

Would you like to know the truth about this fact? - Bu olay hakkındaki gerçeği bilmek istiyor musun?

A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident. - Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.

olay
happening

You don't need to worry about that happening. - O olay hakkında endişelenmenize gerek yok.

The story was full of marvelous happenings. - Hikaye hayret verici olaylarla doluydu.

olay
experience

This is Mary's first experience of a death in the family. - Bu, Mary'nin ailedeki ilk ölüm olayıdır.

Tom had a similar experience. - Tom benzer bir olay yaşadı.

olay
chose
olay
event, occurrence
olay
apparition
olay
thing

We must not get angry at things: they don't care at all. - Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.

Try to see things as they really are. - Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.

olay
occurring
olay
accident

The police took some pictures of the scene of the accident. - Polisler olay yerinin birkaç fotografını çekti.

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene. - Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.

olay
bang
olay
business
olay
occasion

What's the big occasion today? - Bugünkü büyük olay nedir?

olay
occurrence

Needless to say, theft was a rare occurrence. - Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.

That occurrence is inevitable. - O olay kaçınılmazdır.

olay
phenomenon

Lightning is an electrical phenomenon. - Şimşek, elektriksel bir olaydır.

Acid rain is not a natural phenomenon. - Asit yağmuru bir doğa olayı değildir.

olay
news event
olay
episodes
olay
the event
olay
unusual event, incident
olay
instance
olay
event, incident, case, fact, happening, occurrence; phenomenon
olay
scene

A crowd gathered at the scene. - Bir kalabalık olay yerinde toplandı.

The scene of the car accident was a horrifying sight. - Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.

olay
affair

He expressed regret over the affair. - Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.

It was a terrible affair. - O, korkunç bir olaydı.

olay
contingent
English - English

Definition of olayında in English English dictionary

olay
Palm leaves, prepared for being written upon with a style pointed with steel
Turkish - Turkish

Definition of olayında in Turkish Turkish dictionary

Olay
fenomen
olay
Önemli tarihî olgu
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vak'a
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka: "O olaydan sonra bir daha yalnız kalmamıştık onunla."- N. Cumalı. Önemli tarihsel olgu
olay
(Osmanlı Dönemi) hâdise