Lidia'nın sarı düz saçları var.
- Lidia has blonde straight hair.
Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
- Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
Mario, bana eşcinsel demekten vazgeç! Ben heteroseksüelim!
- Mario, stop calling me gay! I'm straight!
Tom heteroseksüel bir erkek.
- Tom is a straight guy.
Toplantıdan sonra o doğrudan masasına doğru yöneldi.
- After the meeting she headed straight to her desk.
O kelimelerin doğruca kalbinden geldiğini söyledi.
- He said the words came straight from his heart.
Direkt eve gideceğim.
- I'll go straight home.
İşten sonra direkt eve giderim.
- I go straight home after work.
O, dosdoğru bana doğru geldi.
- He came straight up to me.
Dosdoğru kapıya gittim.
- I went straight to the door.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Tom tam karşıda bakarken tek başına oturuyordu.
- Tom sat alone, staring straight ahead.
On arriving at work, he went straight to his office.