Definition of objection in English Turkish dictionary
- {i} mahzur
- itiraz
Onun benim planıma güçlü bir itirazı var.
- She has a strong objection to my plan.
Planına itirazım yok.
- I have no objection to your plan.
- {i} karşı gelme
- objectionable itiraz edilebilir
- {i} itiraz nedeni
- {i} sakınca
Benim açımdan bir sakınca yoktur.
- There is no objection on my part.
- (Politika, Siyaset) ret
- engel
- sakınca/itiraz
- itiraz etme
- Terbiyesizce davrandı
- itiraz sebebi
- yolsuz
- kusur
- itiraza
- object
- cisim
Astronomlar gök cisimlerini adlandırmada Latince kullanır.
- Astronomers use Latin for naming celestial objects.
Yolda duran garip bir cisim buldum.
- I found a strange object lying on the road.
- object
- itiraz etmek
Amacım önerine itiraz etmek değil.
- I don't mean to object to your proposal.
- object
- obje
Tamamen objektif olmayabilirim.
- I may not be completely objective.
Kadınlar objeler değiller.
- Women are not objects.
- objectionable
- {s} sakıncalı
- object
- nesne
Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü.
- The surface of the object is fairly rough.
Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.
- The object flew away to the south, giving out flashes of light.
- object
- {f} razı olmamak
- object
- {f} karşı çıkmak
- object
- amaç
Erkekler amaçlarına ulaştı.
- The men achieved their objectives.
- object
- {i} gaye
- objection tango
- itiraz tango
- objection to
- ret
- objection letter
- itiraz mektubu
- objection sustained
- itiraz kabul edildi
- objection to
- (Fiili Deyim ) itiraz etmek , hiç hoşlanmamak
- objection to penal decree
- (Kanun) ceza kararnamesine itiraz
- objection your honor
- itiraz ediyorum sayın yargıç
- object
- {i} hedef
Pazarlama bölümü ve satış bölümü hedefleri mutlaka aynı değildir.
- The objectives of the marketing department and the sales department are not necessarily the same.
Ayaklanma, hedeflerine ulaşmakta başarısız oldu.
- The uprising failed to achieve its objectives.
- object
- itirazı olmak
- object
- (Tıp) Görülebilen veya dokunulabilen herhangi bir şey, madde, cisim
- object
- (Tıp) Üzerinde psikoanaliz yapılan kişi, obje
- object
- nesne,v.karşı ol: n.nesne
- object
- mahzur görmek
- object
- (Tıp) Herhangi bir fikir veya hareketin yöneldiği amaç, hedef
- object
- nesne, amaç nesne
- object
- görülür veya dokunulur şey
- objectionable
- {s} itiraz edilebilir, nahoş, uygunsuz, münasebetsiz: His actions were objectionable. Terbiyesizce davrandı
- object
- matah
- object
- karşı olmak
- object
- (Politika, Siyaset) karşı gelmek
- object
- (Bilgisayar) nesnesi
- object
- amaçsız
- object
- gık demek
- object
- (Bilgisayar) nesneyi biçimle
- object
- (Politika, Siyaset) muhalefet etmek
- object
- mevzu
- object
- konu
Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.
- His book became an object of criticism.
Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.
- I have no objection to paying a special fee if it is necessary.
- objection!
- (Kanun) itiraz ediyorum
- objectionable
- uygunsuz
- objectionable
- mide bulandırıcı
- venture an objection
- itiraza cüret göstermek
- have no objection to sb
- -e itirazı olmamak
- make an objection to
- itirazda bulunmak
- objectionable
- itiraz edilebilir
- objectionable
- nahoş
- raise an objection
- itiraz et
- raise an objection to
- itirazda bulunmak
- take an objection to sth
- itiraz etmek
- Objections
- itirazlar
- conscientious objection
- Ahlakî, dinî, vicdanî nedelerle askerlik vazifesinin reddedilmesi
- conscientious objection
- (Sosyoloji, Toplumbilim) Vicdani ret: Bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda askerlik hizmetini reddetmesi
- have an objection
- İtirazı olmak
- no objection
- itiraz yok
- object
- nesnesel
- object
- nesn
- withdraw one´s objection
- itirazını geri almak
- cost of objection
- (Kanun) itiraz masrafı
- examination of objection
- (Kanun) itirazın tetkiki
- have an objection to
- itirazı olmak
- if you have no objection
- sakınca görmezseniz
- if you have no objection
- bir itirazınız yoksa
- make an objection to
- itiraz etmek
- object
- {i} cins adam
- object
- {i} şey
Dehşet veren bir şeydi.
- It was an object of terror.
Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
- You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
- object
- nişan
- object
- {f} (to) (-e) itiraz etmek, (-e) karşı çıkmak
- object
- object at issue anlaşmazlık konusu
- object
- object glass bir mikroskop veya teleskopun hedefe yakın olan merceği veya mercekleri
- object
- {i} dilb. nesne
- object
- iddia olunan şey
- object
- objek
Tamamen objektif olmayabilirim.
- I may not be completely objective.
Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
- From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- object
- madde
- object
- {i} amaç, gaye, maksat, hedef: Money's her object. Onun amacı para
- objectionable
- nahoş/itiraz edilebilir
- objectionable
- {s} hoş olmayan
- objectionable
- {s} tatsız
- objectionable
- {s} mahzurlu
- preliminary objection
- (Kanun) ilk itiraz
- raise an objection
- itirazda bulunmak
- raise an objection to
- itiraz etmek
- refusal of objection
- (Kanun) itirazın reddi
- sustain an objection
- itirazı kabul etmek
- take objection to
- reddetmek
- take objection to
- itiraz etmek
- waive an objection
- (Kanun) itirazda bulunmak
- withdraw one's objection
- itirazını geri almak
- written objection
- yazılı itiraz