His speech went on for such a long time that some people began to fall asleep.
- Konuşması o kadar uzun zaman sürdü ki bazı insanlar uyumaya başladı.
John spoke in such a loud voice that I could hear him upstairs.
- John o kadar yüksek sesle konuştu ki onu üst kattan duyabildim.
If he did not watch so much television, he would have more time for study.
- O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
He is such a bad person that everybody dislikes him.
- O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
I think that that book is not so interesting.
- Sanırım o kitap o kadar ilginç değil.
I'm not so confident.
- O kadar emin değilim.