Then I try to play the first notes.
- Sonra ilk notaları çalmaya çalışırım.
You need to play the notes in the correct order.
- Notaları doğru sırayla çalman gerekir.
Tom didn't know how to read music.
- Tom nota okumayı bilmiyordu.
Tom can't read sheet music.
- Tom notaları okuyamaz.
Please note the change in the meeting agenda.
- Lütfen toplantı gündemindeki değişikliği not al.
I made a note of the telephone number.
- Telefon numarasını not aldım.
Tom took notes during class.
- Tom, ders sırasında notlar aldı.
Look at the notes on page 10.
- Sayfa ondaki notlara bak.
He pasted the notice on the door.
- Notu kapıya yapıştırdı.
If you want to understand people, you shouldn't take any notice of what they say.
- İnsanları anlamak istiyorsan onların söyledikleri ile ilgili herhangi bir not almamalısın.
She earned remarkable grades at the final exams.
- O final sınavlarında dikkat çekici notlar kazandı.
Tom has a good credit score.
- Tom'un iyi bir kredi notu var.
Please take a message for me.
- Lütfen benim için not alın.
Shall I take a message? No, thank you.
- Bir notunuz var mıydı? Yok, teşekkürler.
He got full marks in English.
- O, İngilizce tam not aldı.
My friend got good marks in the English examination.
- Arkadaşım, İngilizce sınavında iyi notlar aldı.
Making good grades requires studying hard.
- İyi notlar alma, çok çalışmayı gerektirir.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
A reminder from the library has arrived.
- Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
Something deserving of close attention or of careful notice.
Not knowing any better, I went ahead.
He painted the car blue and black, not solid purple.
Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
Do as I say, and not as I do.
- Do as I say, not as I do.
That is not red, it's orange.
Sure, you're perfect the way you are... not!.
Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Penisiline alerjim yok.
- I am not allergic to penicillin.
Hava yoksa insan on dakika bile yaşayamaz.
- If there was no air, man could not live for even ten minutes.
Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim?
- Am I handsome or not?
Herkes Japonya'da artık kötü bir şey asla olmayacağını umuyor.
- Everyone is hoping nothing bad will ever happen in Japan.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
... Lorraine Osorio has a question for you about a topic we have not… ...