Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Onun 100 dolardan az parası yok.
- He has not less than 100 dollars.
Penisiline alerjim yok.
- I am not allergic to penicillin.
Jane gitarın yanı sıra keman çalabilir.
- Jane can play the violin, not to mention the guitar.
İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra, Almanca konuşabilir.
- He can speak German, not to mention English and French.
Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim?
- Am I handsome or not?
Hava yoksa insan on dakika bile yaşayamaz.
- If there was no air, man could not live for even ten minutes.
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
- He has been to Europe, not to mention America.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
- Tom said that nothing like that would ever happen again.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
Sanırım kaba olmamak en iyisi.
- I think it is best not to be impolite.
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.
- To be or not to be, that is the question.
Not knowing any better, I went ahead.
He painted the car blue and black, not solid purple.
Do as I say, and not as I do.
- Do as I say, not as I do.
Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
That is not red, it's orange.
Sure, you're perfect the way you are... not!.
Betsy can't seem to boil the potatoes, not to mention prepare an entire meal.
Don't you think you ought to write them a thank-you note?
- Onlara bir teşekkür notu yazman gerektiğini düşünmüyor musun?
A note was attached to the document with a paper clip.
- Bir not bir ataş ile belgeye tutturuldu.
Tom took notes during class.
- Tom, ders sırasında notlar aldı.
Don't forget to spend a little time looking over your notes before the exam.
- Sınavda önce notlarını gözden geçirmek için biraz zaman harcamayı unutma.
If you want to understand people, you shouldn't take any notice of what they say.
- İnsanları anlamak istiyorsan onların söyledikleri ile ilgili herhangi bir not almamalısın.
He pasted the notice on the door.
- Notu kapıya yapıştırdı.
She earned remarkable grades at the final exams.
- O final sınavlarında dikkat çekici notlar kazandı.
Tom has a good credit score.
- Tom'un iyi bir kredi notu var.
Shall I take a message? No, thank you.
- Bir notunuz var mıydı? Yok, teşekkürler.
Please take a message for me.
- Lütfen benim için not alın.
He got full marks in English.
- O, İngilizce tam not aldı.
Your marks were well below average this term.
- Bu dönem notların ortalamanın oldukça altında.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
The teacher gave him a failing grade for basing his report on discredited research.
- Öğretmen onun itibarsız araştırmasıyla ilgili raporuna dayandırarak ona başarısız notu verdi.
A reminder from the library has arrived.
- Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
... of government ' is not to become the economic player picking winners and losers, telling ...
... it's generally common that we try to figure out how not to ...