Bu meyvenin hoş olmayan bir kokusu var.
- This fruit has an unpleasant smell.
Hoş olmayan bir şey olacağını biliyorsan, örneğin dişçiye gideceğini, ya da Fransa'ya, öyleyse bu iyi değil.
- If you know that something unpleasant will happen, that you will go to the dentist for example, or to France, then that is not good.
O bu tür görüşü nahoş bulur.
- He finds this kind of opinion unpleasant.
Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.
- To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
Ne tatsız bir sürpriz!
- What an unpleasant surprise!
Kız kardeşinle çok antipatik olma, Tom.
- Don't be so unpleasant with your sister, Tom.