Hoş olmayan bir şey olacağını biliyorsan, örneğin dişçiye gideceğini, ya da Fransa'ya, öyleyse bu iyi değil.
- If you know that something unpleasant will happen, that you will go to the dentist for example, or to France, then that is not good.
Bu meyvenin hoş olmayan bir kokusu var.
- This fruit has an unpleasant smell.
O bu tür görüşü nahoş bulur.
- He finds this kind of opinion unpleasant.
Bayan Jones çoğunlukla telefonda kocasının sekreterine karşı tatsız davranır.
- Mrs. Jones is often unpleasant to her husband's secretary over the phone.
Başkalarının hayatını tatsız yapmadan hayatından zevk almalısın.
- You should enjoy your life without making others' lives unpleasant.
Kız kardeşinle çok antipatik olma, Tom.
- Don't be so unpleasant with your sister, Tom.