O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
- He pressed me to stay a little longer.
Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
- Several politicians exerted strong pressure on the committee.
Makineyi çalıştırmak için bu butona basın.
- Press this button to start the machine.
Kan basıncı sabitlenemez.
- The blood pressure can't be determined.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
Tom kulağını kapıya bastırdı, bitişik odada neler olduğunu duymaya çalıştı.
- Tom had his ear pressed to the door, trying to hear what was going on in the next room.
Kalabalık kapıya doğru bastırdı.
- The crowd pressed toward the gate.