I was nearly run over by a car.
- Neredeyse araba beni ezecekti.
That couple gets soused nearly every night.
- O çift neredeyse her gece içer.
The founder of Facebook, Mark Zuckerberg, is almost a casanova.
- Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg neredeyse bir kazanova.
The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
Tom practically accused me of being a traitor.
- Tom neredeyse beni bir vatan haini olmakla suçladı.
Practically every family has a TV.
- Neredeyse her ailede televizyon var.
Tom has next to nothing in his wallet.
- Tom'un cüzdanında neredeyse bir şey yok.
He knows next to nothing about the issue.
- O konuda neredeyse hiçbir şey bilmiyor.
The trial was all but done.
- Deneme neredeyse yapılmıştı.
The painting is all but finished.
- Resim neredeyse bitti.
The battle was virtually over.
- Savaş neredeyse bitti.
It's virtually impossible for Tom to pass the exam.
- Tom'un sınavı geçmesi neredeyse imkansız.
My friends will be here at any moment.
- Arkadaşlarım neredeyse burada olacak.
Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
This room is just about big enough.
- Bu oda neredeyse yeterince büyük.
I can't understand why they're such good friends. They have hardly anything in common.
- Neden böyle iyi arkadaş olduklarını anlayamıyorum. Onların neredeyse hiç ortak yönleri yok.
Almost everybody appreciates good food.
- Neredeyse herkes iyi yemeği takdir ediyor.
My work is as good as done.
- İşim neredeyse bitti.
The problem is as good as settled.
- Sorun neredeyse çözüldü.
I can scarcely believe it.
- Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.
He scarcely ever watches TV.
- O, neredeyse hiç tv izlemez.
I'm just about finished with my homework.
- İşimi neredeyse bitirdim.
We're just about finished here.
- Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
She bought the book for next to nothing.
- Kitabı neredeyse bedava aldı.
Tom has next to nothing in his wallet.
- Tom'un cüzdanında neredeyse bir şey yok.
Tom was half beaten to death.
- Tom neredeyse ölümüne dövüldü.
I have been waiting for almost half an hour.
- Neredeyse yarım saattir bekliyorum.
We pretty much gave up hope.
- Biz neredeyse umudumuzu kaybettik.
This room is pretty much the way Tom left it.
- Bu oda neredeyse Tom'un onu bıraktığı şekilde.
I could hardly get a wink of sleep last night.
- Dün gece neredeyse hiç uyuyamadım.
Mike eats out almost every night.
- Mike neredeyse her gece dışarda yer.
I'm about ready to go.
- Neredeyse gitmeye hazırım.
Tom almost forgot about the meeting.
- Tom neredeyse toplantıyı unutuyordu.
Tom is at home almost every evening.
- Tom neredeyse her akşam evdedir.
Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
- Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
He slipped and nearly fell.
- O kaydı ve neredeyse düşecekti.
By the time she gets there, it will be nearly dark.
- O oraya varmadan önce, neredeyse hava kararacak.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
There was scarcely any money left.
- Neredeyse hiç para kalmamıştı.
They have scarcely gone out since the baby was born.
- Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.
I have hardly any money left.
- Neredeyse hiç param kalmadı.
There's hardly any hope that he'll win the election.
- Onun seçimi kazanacağına dair neredeyse hiç umut yok.