neredeyse

listen to the pronunciation of neredeyse
Turkish - English
nearly

I was nearly run over by a car. - Neredeyse araba beni ezecekti.

She went nearly mad with grief after the child died. - Çocuğu öldükten sonra, o üzüntüden neredeyse çıldırdı.

almost

The Sahara Desert is almost as large as Europe. - Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.

The founder of Facebook, Mark Zuckerberg, is almost a casanova. - Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg neredeyse bir kazanova.

practically

Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice. - Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.

Practically every family has a TV. - Neredeyse her ailede televizyon var.

next to

We had next to nothing in the kitchen. - Mutfakta neredeyse hiçbir şeyimiz yoktu.

She bought the book for next to nothing. - Kitabı neredeyse bedava aldı.

all but

The party was all but over when I arrived. - Ben vardığımda parti neredeyse bitmişti.

The trial was all but done. - Deneme neredeyse yapılmıştı.

virtually

It's virtually impossible for Tom to pass the exam. - Tom'un sınavı geçmesi neredeyse imkansız.

The battle was virtually over. - Savaş neredeyse bitti.

close on
at any moment

My friends will be here at any moment. - Arkadaşlarım neredeyse burada olacak.

well-nigh
long before
just

Tom can eat just about anything but peanuts. - Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.

This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking. - Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.

good

I can't understand why they're such good friends. They have hardly anything in common. - Neden böyle iyi arkadaş olduklarını anlayamıyorum. Onların neredeyse hiç ortak yönleri yok.

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

as good as

The problem is as good as settled. - Sorun neredeyse çözüldü.

My work is as good as done. - İşim neredeyse bitti.

scarcely

I scarcely believed my eyes. - Neredeyse gözlerime inanamıyordum.

I scarcely slept a wink. - Neredeyse gözümü bile kırpmadım.

within an ace of
soon
just about

This room is just about big enough. - Bu oda neredeyse yeterince büyük.

We're just about finished here. - Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.

within an ace of doing
ere long
well nigh
little less than
almost, very nearly, all but: Neredeyse kalkıp gidecektim. I very nearly got up and walked out
soon, before long; almost, nearly; about, close on
pretty soon, any moment, soon, before long: Ahmet neredeyse gelir. Ahmet'll come pretty soon
next

He knows next to nothing about the issue. - O konuda neredeyse hiçbir şey bilmiyor.

Tom has next to nothing in his wallet. - Tom'un cüzdanında neredeyse bir şey yok.

in any moment
next door to
half

I have been waiting for almost half an hour. - Neredeyse yarım saattir bekliyorum.

I almost died a year and a half ago. - Bir buçuk yıl önce neredeyse ölüyordum.

pretty much

We pretty much gave up hope. - Biz neredeyse umudumuzu kaybettik.

This room is pretty much the way Tom left it. - Bu oda neredeyse Tom'un onu bıraktığı şekilde.

nigh

I was up almost all night. - Neredeyse bütün gece ayaktaydım.

I could hardly get a wink of sleep last night. - Dün gece neredeyse hiç uyuyamadım.

pretty well
about

Tom can eat just about anything but peanuts. - Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.

However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian. - Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.

even

Tom is at home almost every evening. - Tom neredeyse her akşam evdedir.

I barely even remember Tom. - Neredeyse Tom'u hatırlamıyorum.

near

I came near to being drowned. - Neredeyse boğuluyordum.

I was nearly run over by a car. - Neredeyse araba beni ezecekti.

neredeyse hepsi
almost all
neredeyse hiç
hardly

Unfortunately I hardly speak any German. - Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.

Tom actually hardly ever studies. - Tom aslında neredeyse hiç çalışmıyor.

neredeyse tamamı
almost all
neredeyse zil takıp oynamak
have a fit
neredeyse aynı
much the same
neredeyse bütünü
almost whole
neredeyse düşmek
half-fall
neredeyse hiç
scarcely

I could scarcely breathe. - Neredeyse hiç nefes alamadım.

I can scarcely believe it. - Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.

neredeyse hiç
only just
neredeyse imkânsız
well nigh impossible
neredeyse hiç
next to nothing
neredeyse hiç
hardly any

I have hardly any English books. - Neredeyse hiç İngilizce kitabım yok.

I have hardly any money with me. - Yanımda neredeyse hiç param yok.

English - Turkish
nerede ise
neredeyse
Favorites