Tom görüşmek için istekli.
- Tom is willing to negotiate.
Onun işi yabancı alıcılarla görüşmek.
- His job is to negotiate with foreign buyers.
İki taraf günlerce müzakere ettiler.
- The two sides negotiated for days.
Aşırı kişiler müzakere etmeyi reddettiler.
- The extremists refused to negotiate.
İki ülke kriz için bir anlaşma görüşecekler.
- The two countries will negotiate a settlement to the crisis.
Barış anlaşması görüşme girişimleri başarısız oldu.
- Attempts to negotiate a peace treaty failed.
We negotiated the contract to everyone's satisfaction.
Although the car was quite rickety, he could negotiate the curves very well.