To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
- Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
I don't want to hate you.
- Senden nefret etmek istemiyorum.
Fred went so far as to say that he had hated me.
- Fred benden nefret ettiğini söyleyecek kadar uzağa gitti.
She hated her husband.
- O, kocasından nefret etti.
Tom says that he detests war.
- Tom savaştan nefret ettiğini söylüyor.
Tom and Mary were disgusted with each other.
- Tom ve Mary birbirinden nefret etmişti.
Fred went so far as to say that he had hated me.
- Fred benden nefret ettiğini söyleyecek kadar uzağa gitti.
Tom thought Mary knew how much he hated opera.
- Tom Mary'nin operadan ne kadar nefret ettiğini bildiğini düşündü.
Hypocrisy is my abhorrence.
- İkiyüzlülük benim nefret ettiğim şeydir.