I can't breath through my nose.
- Ben burnumdan nefes alamıyorum.
I used to dream about being able to breathe underwater.
- Su altında nefes alabilmenin hayalini kurardım.
It's not possible to breathe here.
- Burada nefes almak mümkün değil.
It's getting harder to breathe.
- Nefes almak zorlaşıyor.
Using simple crayons, just like those used by any child, Maria was able to create breathtaking pictures.
- Sadece herhangi bir çocuk tarafından kullanılanlar gibi basit boya kalemleri kullanarak Maria nefes kesen resimler yaratabildi.
Climbing a mountain is a breathtaking challenge.
- Bir dağa tırmanmak nefes kesen bir iştir.
What a splendid day! said Anne, drawing a long breath.
- Anne uzun bir nefes çekerek Ne muhteşem bir gün! dedi.
He has drawn his last breath.
- O son nefesini çekti.
The dragon's fire breath burned Mario completely.
- Ejderhanın yangın nefesi Mario'yu tamamen yaktı.
Tom has trouble breathing.
- Tom nefes almakta zorluk çekti.
It's getting harder to breathe.
- Nefes almak zorlaşıyor.
Tom has trouble breathing.
- Tom nefes almakta zorluk çekti.
He is having difficulty breathing.
- O nefes almakta zorluk yaşıyor.
The view from the top of the mountain was breathtaking.
- Dağın tepesinden manzara nefes kesiciydi.
The scenery was breathtaking.
- Manzara nefes kesiciydi.
The human voice is the most beautiful of all wind instruments.
- Nefesli enstrümanlar içinde en mükemmeli insan sesidir.
You look a little winded.
- Biraz nefesi kesilmiş görünüyorsun.
He had trouble breathing.
- Nefes alma zorluğu vardı.
I've been having trouble breathing.
- Nefes almada zorluk çekiyorum.
He leaves you breathless.
- O seni nefes nefese bırakır.
There are some performances that leave one breathless.
- Birini nefes nefese bırakan bazı performanslar vardır.