I bought a rare macaw in Araraquara.
- Araraquara'da nadir bir Amerikan papağanı satın aldım.
These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
We were faced with an unusual situation because of the accident.
- Biz kaza nedeniyle nadir bir durumla karşılaştık.
It's not all that uncommon.
- Bu o kadar nadir değil.
It's not at all uncommon. In fact, it's very common.
- Bu hiç nadir değil. Aslında o çok yaygın.
I infrequently purchase fast food, but I'm not proud of it.
- Ben nadiren fast food satın alırım, ama bundan gurur duymuyorum.
These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
People rarely come to see you once you are retired.
- Emekli olur olmaz insanlar seni nadiren görmeye gelirler.
The nadir of the sun is the axis of the shadow projected by the Earth.