These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
Can you obtain this rare book for me?
- Benim için bu nadir kitabı bulabilir misin?
We were faced with an unusual situation because of the accident.
- Biz kaza nedeniyle nadir bir durumla karşılaştık.
A man in the kitchen is quite an uncommon sight.
- Mutfaktaki bir adam, oldukça nadir bir görüntüdür.
It's not all that uncommon.
- Bu o kadar nadir değil.
I infrequently purchase fast food, but I'm not proud of it.
- Ben nadiren fast food satın alırım, ama bundan gurur duymuyorum.
I rarely listen to the radio.
- Nadiren radyo dinlerim.
Weather reports rarely come true.
- Hava raporları nadiren gerçekleşir.
The nadir of the sun is the axis of the shadow projected by the Earth.