Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- Too much drinking will make you sick.
Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
- I don't know much about computers.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Ben görünce çok korktum.
- I was much frightened at the sight.
Biz pek çok konuşmadık.
- We didn't talk very much.
Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
- I had no idea that Tom knew so much about zebras.
Biz ondan çok şey bekliyoruz.
- We expect much of him.
İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
- When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
- That's pretty much everything you need to know.
Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
- Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
- It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
Buradan Belediye binasına yürümek aşağı yukarı ne kadar zaman alır?
- How much time, more or less, does it take to walk from here to the town hall?
Bu sandalyeyi onartmak aşağı yukarı ne tutar?
- About how much would it cost to have this chair repaired?
Aynı şeyi söylemenin çok daha iyi ve kısa bir yolu yok mu?
- Isn't there a much better and shorter way of saying the same thing?
Yeni sunucu çok daha iyi performansa sahip olmalıdır.
- The new server should have much better performance.
Almanca şöyle dursun, İngilizce konuşamıyor.
- He cannot speak English, much less German.
Koşmak şöyle dursun, bebek yürüyemez.
- The baby can't walk, much less run.
Zamanının çoğunu okuyarak geçirdi.
- He spent much of his time reading.
Amerikalılar boş zamanlarının çoğunu evde geçirirler.
- Americans spend much of their free time at home.
Tom'un çok fazla zamanı kalmadı.
- Tom doesn't have much time left.
TV izlemek için fazla zaman harcama.
- Don't spend so much time watching TV.
Büyük bir köprü değildi.
- It wasn't much of a bridge.
Onun köpeği uysal olduğu kadar çok sadık değildir.
- Her dog is not so much faithful as tame.
Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
- The patient is much the same as yesterday.
I spend much more time at home in winter.
Yeni garson çok daha yetkili olmalıdır.
- The new waiter should be much more competent.
Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
- The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
Hanako keki çok fazla seviyor.
- Hanako likes cake very much.
Tom konserden çok fazla hoşlanmadı.
- Tom didn't enjoy the concert very much.
Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.
- I will help as much as I can.
Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
- My brother eats twice as much as I do.
Yaz tatiline hazırlık için ne kadar para biriktirildi?
- How much money was saved in preparation for the summer vacation?
Ona ne kadar inanıyorsun?
- How much do you believe him?
Tom kaç para harcamak zorunda olduğumuzu tam olarak bilmeli.
- Tom should know exactly how much money we have to spend.
Tom kaç parası olduğunu görmek için cüzdanını kontrol etti.
- Tom checked his wallet to see how much money he had.
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
Mümkün olduğu kadar tünellerden kaçınmaya çalışacağım.
- I will try to avoid tunnels as much as possible.
Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.
- If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
Mary aşırı makyaj yapıyor.
- Mary wears too much makeup.
Onlar oldukça fazla yalnız.
- They're pretty much alone.
Tom oldukça fazla evde kalır.
- Tom pretty much stays at home.
Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
- That's pretty much all you need to know.
O hemen hemen mükemmeldi.
- That was pretty much perfect.
Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
- He hurt his arm lifting so much weight.
Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu.
- If he did not watch so much television, he would have more time for study.
O kadar çok sigara içmemeni tercih ederim.
- I'd rather you didn't smoke so much.
Bu kadar fazla yemek yiyemem.
- I can't eat this much food.
Hiç bu kadar çok terledin mi?
- Have you ever sweated this much?
Problem benim için çok fazlaydı.
- The problem was too much for me.
İş senin için çok fazla mıdır?
- Is the job too much for you?
There wasn't much people about that day.
He is much fatter than I remember him.
Does he get drunk much?.
I don't have much money.
From those to whom much has been given much is expected.
This is such a terrible CD; I didn't listen to it, much less buy it.
I don't know which car to buy - they are all much of a muchness.
I'm not much cop at the decorating lark, am I, Floss? Never mind, Dad..
One more song about movin’ along the highway / Can’t say much of anything that's new.
Pretty much all of the train operating companies have announced huge fare increases.
There has been so much snow, I can't open the door.
There is only so much you can remember.
Identical twins are so much alike, it is difficult to identify them.
So much, he replied, sprinkling a small pile of the powder on the table.
Without so much as asking, he walked into the office and started digging through their files.
Well, I guess it'll never work. So much for that idea.
He giggled with that obnoxious hyena laugh he has. Spank you very much. I know you missed me, Cindy..
In all Penelope's devotion to her husband there is an ever present sense that the lady doth protest too much.
I don't think much of her new book.
For French today, we will learn the word douche - now, don't think too much!.
You expect too much from your employees.
You talk too much.
Too much, man! That was great!.
You ate too much cake at the party, and that's why you feel sick.
Household chemicals are about as personal as modern science gets. We are surrounded by hundreds of them every day — they're in our furnishings, our cosmetics, our vinyl floor tiles and plastic baby bottles. . . . Are they too much of a good thing?.