Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Masada dolu ağızla konuşmamalısın.
- You shouldn't speak with your mouth full at table.
Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.
- Tom opened his mouth to say something.
Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
Tom ağzını kapalı tuttu ve ne olduğunu kimseye söylemedi.
- Tom kept his mouth shut and didn't tell anyone what had happened.
Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi.
- He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
Open your mouth and say 'aah', directed the doctor.
The mouth of the river is a good place to go birdwatching in spring and autumn.
The fish mouthed the lure, but didn't bite.
The mouth of a cave.
My kid sister is a real mouth; she never shuts up.