Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
- A quartet has one more member than a trio.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Lütfen biraz daha kahve ilave et.
- Please add more coffee.
Biraz daha biber ekle.
- Add a little more pepper.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than him.
Onların başka şarapları yok.
- They have no more wine.
Tom tanıdığım başka herhangi birinden daha çok kitap okur.
- Tom reads more books than anyone else I know.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
- I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
Öğretmenimiz bizi bir değnekle dövmeden önce Bu, sizden ziyade beni incitecek. derdi.
- Our teacher used to say This is going to hurt me more than it hurts you before laying into us with a cane.
Daha fazla insanın yaptıkları şeylerden daha ziyade söyledikleri şeylerden başı belaya girer.
- More people get into trouble for things they say rather than for what they do.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Maymunlar niçin diğer hayvanlardan daha çok evrim geçirdi?
- Why have the apes evolved more than other animals?
Ben onu diğer çocukların herhangi birinden daha çok seviyorum.
- I love him more than any of the other boys.
Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
Tom daha yardımsever olamazdı.
- Tom couldn't have been more helpful.
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
- You must be more careful to avoid making a gross mistake.
Volvo yeni bir projeye başlıyor. Devamını oku.
- Volvo is starting a new project Read more.
Tom'un gittikçe daha çok kafası karışmaya devam etti.
- Tom kept getting more and more confused.
Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
- Jon is far more attractive than Tom.
O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
- She is very beautiful, and what is more, very wise.
Horatio, Cennette ve Dünyada sizin felsefenizde hayal edilenden çok daha fazla şeyler vardır.
- There are more things in Heaven and Earth, Horatio, than are dreamt of in your philosophy.
Aç gözlü insanlar her zaman daha fazla şey ister.
- Greedy people always want more stuff.
Benim için yapabileceğin daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more you can do for me.
Bu sahte çevrecilikten daha fazla bir şey değil.
- That's nothing more than greenwashing.
Bunu az çok anlıyorum.
- I understand it more or less.
Onun sorunlarını az çok anlıyor.
- He understands her problems more or less.
All of us seem to need some totalistic relationships in our lives. But to decry the fact that we cannot have only such relationships is nonsense. And to prefer a society in which the individual has holistic relationships with a few, rather than modular relationships with many, is to wish for a return to the imprisonment of the past—a past when individuals may have been more tightly bound to one another, but when they were also more tightly regimented by social conventions, sexual mores, political and religious restrictions.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.