Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
Gitgide daha çok insan obezleşiyor.
- More and more people are becoming seriously overweight.
Dünya gitgide artan bir hızla değişiyor.
- The world is changing more and more quickly.
Bu kitap aşağı yukarı 20 avroya mâl oldu.
- This book costs more or less 20 euros.
Tom ve Mary aşağı yukarı aynı bedendeler.
- Tom and Mary are more or less the same size.
Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
- I'd like to stay one more night. Is that possible?
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Bunu az çok anlıyorum.
- I understand it more or less.
O az çok benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
- Read it once more, please.
O onu bir kez daha deneyecek.
- She'll try it once more.
Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.
- My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle.
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
Tom daha yardımsever olamazdı.
- Tom couldn't have been more helpful.
Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.
- In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker.
Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
- The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
Ben onu diğer çocukların herhangi birinden daha çok seviyorum.
- I love him more than any of the other boys.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
Yarasa, bir kuş olmaktan ziyâde, bir sıçandır.
- A bat is no more a bird than a rat is.
Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
- All I wanted was a little more attention.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
- Good health is more valuable than anything else.
İnekler bu ülkede başka bir hayvandan daha faydalıdır.
- Cows are more useful than any other animal in this country.
Önce biraz daha bilgi alalım.
- Let's get some more information first.
Biraz daha bilgi almalıyız.
- We should get more information.
Sanırım daha çok bilgiye ihtiyacımız var.
- I think we need more information.
O yaklaşık olarak benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Az ya da çok sorunlarını anlıyor.
- He understands more or less his problems.
Bu az ya da çok şu anda söyleyebileceğim şey.
- That's more or less all I can say at the moment.
Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
- If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
Bir kez daha deneyelim.
- Let's try one more time.
Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
- Humility often gains more than pride.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than him.
Banka hizmetleri gittikçe daha pahalı oluyor.
- Bank services are getting more and more expensive.
Günün sosyal sorunları gittikçe daha karmaşık olma eğilimindedir.
- The social problems of the day tend to be more and more complicated.
Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
- Tom is more of a singer than a guitarist.
Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
- More often than not, people believe what you tell them.
My love will last more than ever.
information is also found wanting, as more and more companies demand knowledge.
When it comes to parties, the more, the merrier.
There are more ways to do this than I can count.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more and more people who keep pets these days.
To show their deadly rage.
What was expressed by the whole of the count's plump figure, in Marya Dmitrievna found expression only in her more and more beaming face and quivering nose.
More and more it is not the soul and Nature, but the eye and print, whose resultant is thought.
In rebuttal, the petitioner offers more cry than wool. He points first to the vague threats that his family and friends relayed to him during his 1990 return to El Salvador, and speculates that members of the FMLN still sought to harm him at that time. This is unabashed surmise. Aguilar-Solis v. INS, case no. 98-1484 (1st Cir. 1998).
He clearly believes some states are more equal than others.
Nothing to do with his physical prowess. Bullshit and crap more like — very funny though.
More often than not, tomato seeds will sprout even if they are a couple of years old.
The sporophyte foot is also characteristic: it is very broad and more or less lenticular or disciform, as broad or broader than the calyptra stalk , and is sessile on the calyptra base.
I've more or less guaranteed myself a top mark in my final exams.
Check out this shop! They have more kinds of carpet than you can poke a stick at!.
Any English High Street has more Indian Restaurants than you can shake a stick at.
More often than not, a student will come up with the right answer.