Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
- A quartet has one more member than a trio.
Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
Ben senden daha güzelim.
- I am more beautiful than you.
John Bill'den daha zeki.
- John is more intelligent than Bill.
Onların başka şarapları yok.
- They have no more wine.
İnekler bu ülkede başka bir hayvandan daha faydalıdır.
- Cows are more useful than any other animal in this country.
Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.
- I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists.
Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
- All I wanted was a little more attention.
Yarasa, bir kuş olmaktan ziyâde, bir sıçandır.
- A bat is no more a bird than a rat is.
Öğretmenimiz bizi bir değnekle dövmeden önce Bu, sizden ziyade beni incitecek. derdi.
- Our teacher used to say This is going to hurt me more than it hurts you before laying into us with a cane.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Sarışınlar diğer saç rengine sahip kadınlardan % 7 daha fazla kazanırlar.
- Blondes earn 7% more than women with any other hair color.
Ben onu diğer çocukların herhangi birinden daha çok seviyorum.
- I love him more than any of the other boys.
Tom kesinlikle partimizi daha eğlenceli yapmak için yardım etti.
- Tom certainly helped make our party more fun.
Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.
- In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker.
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
- My grandmother gave me more than I wanted.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
- Humility often gains more than pride.
Horatio, Cennette ve Dünyada sizin felsefenizde hayal edilenden çok daha fazla şeyler vardır.
- There are more things in Heaven and Earth, Horatio, than are dreamt of in your philosophy.
Aç gözlü insanlar her zaman daha fazla şey ister.
- Greedy people always want more stuff.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Benim için yapabileceğin daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more you can do for me.
Bu sahte çevrecilikten daha fazla bir şey değil.
- That's nothing more than greenwashing.
O az çok benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
- Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
Biraz daha biber ekle.
- Add a little more pepper.
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Artık düşünmeye devam etmek işe yaramaz.
- It's useless to keep on thinking any more.
Burada devam eden göründüğünden daha fazlası var.
- There's more going on here than meets the eye.
Gitgide daha çok insan obezleşiyor.
- More and more people are becoming seriously overweight.
Dünya gitgide artan bir hızla değişiyor.
- The world is changing more and more quickly.
O aşağı yukarı benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Onlar aşağı yukarı aynı boyuttalar.
- They are more or less the same size.
Bunu az çok anlıyorum.
- I understand it more or less.
Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
- Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
John birçok şişe şarap içti.
- John drank many bottles of wine.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Çok fazla yersen şişmanlarsın.
- If you eat too much you will become fat.
Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- Too much drinking will make you sick.
Ben görünce çok korktum.
- I was much frightened at the sight.
Bugün, çok fazla ödevim var.
- I have too much homework today.
Politik dünyada pek çok düşmanı var.
- He has many enemies in the political world.
Konserde çok fazla kişi vardı.
- There were too many people at the concert.
Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
- Read it once more, please.
O onu bir kez daha deneyecek.
- She'll try it once more.
Sanırım daha çok bilgiye ihtiyacımız var.
- I think we need more information.
Bana e-posta ile biraz daha bilgi gönderir misin?
- Could you send me more information by email?
Biraz daha bilgi almalıyız.
- We should get more information.
Bu az ya da çok şu anda söyleyebileceğim şey.
- That's more or less all I can say at the moment.
Az ya da çok sorunlarını anlıyor.
- He understands more or less his problems.
O yaklaşık olarak benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Bir kez daha söyleyeceğim.
- I'll say it one more time.
Bir kez daha deneyelim.
- Let's try one more time.
İki kız kardeş gittikçe daha ünlü oldular.
- The two sisters became more and more famous.
Gittikçe daha fazla çift balayı gezilerine yurt dışına gitmektedir.
- More and more couples go on honeymoon trips abroad.
Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
- Tom is more of a singer than a guitarist.
Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
- More often than not, people believe what you tell them.
More often than not, a student will come up with the right answer.
My love will last more than ever.
Takuboku'nun şiirlerini bir çoğunu ezbere öğrendim.
- I learned many of Takuboku's poems by heart.
Gemide bir yığın fare var.
- There are many rats on the ship.
O bir yığın dil konuşmaz.
- She does not speak many languages.
Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
- There are many rare fish at the aquarium.
O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
- He received a good many letters this morning.
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
Korkarım ki yardım etmek için yapabileceğim çok şey yok.
- There is not much I can do to help, I am afraid.
Bu kabilenin atasal ayinlerinin çoğu zamanla kaybedilmiştir.
- Many of the ancestral rites of this tribe have been lost over time.
Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
- Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
- It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
Birçoğu sömürgecilik altında uzun süre baskı ve zorluktan çekti.
- Many have long suffered oppression and hardship under colonialism.
Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.
- Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism.
Kaç tane dolma kalemin var?
- How many pens do you have?
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Daha fazla bilgiye ihtiyacımız var.
- We need more information.
Sanırım daha çok bilgiye ihtiyacımız var.
- I think we need more information.
1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.
- I had no more than 1,000 yen.
Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.
- Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words.
Buradan Belediye binasına yürümek aşağı yukarı ne kadar zaman alır?
- How much time, more or less, does it take to walk from here to the town hall?
Bu sandalyeyi onartmak aşağı yukarı ne tutar?
- About how much would it cost to have this chair repaired?
Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
- Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
- The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
Tom adlı kaç kişiyi tanıyorsun?
- How many people do you know named Tom?
Tom adlı kaç tane çocuk, sizin sınıfınızdadır?
- How many kids named Tom are in your class?
Bu şehirde birçok köprü vardır.
- There are many bridges in this city.
Bir köpeğin kaç bacağı vardır?
- How many legs does a dog have?
Ben köpekleri çok severim.
- I like dogs very much.
Büyük bir köprü değildi.
- It wasn't much of a bridge.
Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
- That's pretty much everything you need to know.
İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
- When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
information is also found wanting, as more and more companies demand knowledge.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.
There are more and more people who keep pets these days.
To show their deadly rage.
What was expressed by the whole of the count's plump figure, in Marya Dmitrievna found expression only in her more and more beaming face and quivering nose.
More and more it is not the soul and Nature, but the eye and print, whose resultant is thought.
In rebuttal, the petitioner offers more cry than wool. He points first to the vague threats that his family and friends relayed to him during his 1990 return to El Salvador, and speculates that members of the FMLN still sought to harm him at that time. This is unabashed surmise. Aguilar-Solis v. INS, case no. 98-1484 (1st Cir. 1998).
He clearly believes some states are more equal than others.
Nothing to do with his physical prowess. Bullshit and crap more like — very funny though.
More often than not, tomato seeds will sprout even if they are a couple of years old.
I've more or less guaranteed myself a top mark in my final exams.
The sporophyte foot is also characteristic: it is very broad and more or less lenticular or disciform, as broad or broader than the calyptra stalk , and is sessile on the calyptra base.
Check out this shop! They have more kinds of carpet than you can poke a stick at!.
Any English High Street has more Indian Restaurants than you can shake a stick at.
More often than not, a student will come up with the right answer.
Many are called, but few are chosen.
A great many do not understand this.
All of us seem to need some totalistic relationships in our lives. But to decry the fact that we cannot have only such relationships is nonsense. And to prefer a society in which the individual has holistic relationships with a few, rather than modular relationships with many, is to wish for a return to the imprisonment of the past—a past when individuals may have been more tightly bound to one another, but when they were also more tightly regimented by social conventions, sexual mores, political and religious restrictions.
There wasn't much people about that day.
From those to whom much has been given much is expected.
I don't have much money.
Does he get drunk much?.
I increasingly need your help.
- I need your help more and more.
... added more social information. ...
... to economic hardship more than a broken ...