O, ayartıcı ahlakla ve tehlikeli fikirleri yaymakla suçlandı.
- He was accused of corrupting morals and spreading dangerous ideas.
Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.
- The morals of our politicians have been corrupted.
Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.
- The morals of our politicians have been corrupted.
Genel ahlak bu kasabada bozulmuş.
- Public morals have been corrupted in this town.
O yapacak ahlaki bir şeydi.
- It was the moral thing to do.
Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
- Moral values are important in society.
Tom manevi destek kullanabildi.
- Tom could use the moral support.
Rahip insanların maneviyatını geliştirmek için çalıştı.
- The priest tried to improve the people's morals.
O yapacak ahlaki bir şeydi.
- It was the moral thing to do.
Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
- Moral values are important in society.
Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
- Mary renounced her moral values and became a nihilist.
Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
- Moral values are important in society.
Her masal, alınacak bir dersle biter.
- Every fable ends up with a moral.
Hikayenin dersi nedir?
- What is the moral of the story?
İyi bir kişi erdemli bir kişidir.
- A good person is a moral person.
Hikayeden alınacak ders nedir?
- What's the moral of the story?
Bu hikayeden alınacak ders nedir?
- What's the moral of this story?
Merhamet tüm ahlakın temelini oluşturmaktadır.
- Compassion is the basis of all morality.
Sana sık sık sigara içme,o şekilde sigara içme deniliyorsa, düşünmeye başla, belki sigara içmek toplum ahlakına ya da bir şeye yönelik tehdittir.
- When you are constantly told no smoking, no smoking like that, you start thinking, maybe smoking really is a threat to public morals or something.
Ahlak anlayışının seni doğru olanı yapmaktan alıkoymasına asla izin verme.
- Never let your sense of morals prevent you from doing what is right.
Ahlaki evrenin yayı uzun, ancak adalete doğru eğilir.
- The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice.
O dürüst bir hayat yaşadı.
- He lived a moral life.
a moral certainty.
moral judgments, a moral poem.
a moral victory, moral support.
a moral obligation.
He is in high spirits today.
- Bugün onun morali yüksek.
He was in low spirits for months after his girlfriend left him.
- Kız arkadaşı terk ettikten sonra aylarca morali bozuk gezdi.
The morale of those men was excellent.
- Bu insanların morali mükemmeldi.
Their morale is high.
- Onların morali yüksek.