O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
- He can't accommodate himself to his circumstances.
Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
- The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
- Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.
Tom çok zor şartlar altında iyi bir iş yapıyor.
- Tom's doing a good job under very difficult circumstances.
Şartları öğrenene kadar bir şey söyleyemezsin.
- You can't say anything till you know the circumstances.
Bu koşullar altında, iflas kaçınılmazdır.
- Under the circumstances, bankruptcy is inevitable.
Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
- We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
O koşulları detaylı olarak açıkladı.
- He described the circumstances in detail.