Larry Ewing evli ve iki çocuk babasıdır.
- Larry Ewing is married and the father of two children.
Bazı genç Japon halkı, bekar olmayı evli olmaya tercih ederler.
- Some young Japanese people prefer being single to being married.
Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.
- Patterns of married life are changing a lot.
Evlilik hayatına alışmak uzun zaman alır.
- It takes a lot of time getting used to married life.
Onunla Haziran'da evleneceğim.
- I'm getting married to her in June.
Misako, geçen Haziran bir Kanadalıyla evlendi.
- Misako married a Canadian last June.
Tom Mary'nin kesinlikle evlenmek istemediğini söylüyor.
- Tom says that Mary definitely doesn't want to be married.
Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Tom bu evli kadınla birlikte olmayı sürdürdü.
- Tom continued his relationship with that married woman.
Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?
- I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward?
Onun gibi biriyle evlenmekle aptallık yaptım.
- I was a fool for marrying someone like her.
Tom Mary ile evlidir.
- Tom is married to Mary.
O, Amerikalı bir hanım ile evli.
- He is married to an American lady.
Ben şimdi evli bir kadınım.
- I'm a married woman now.
Tom, Mary'nin evli bir kadın olduğunu öğrendi.
- Tom found out that Mary was a married woman.
Lisa Lillien, Dan Schneider ile evlenmiştir.
- Lisa Lillien is married to Dan Schneider.
Suzie ile evlenmek üzere değilim.
- I'm not about to marry Suzie.
Tom sonunda Mary ile evlenmekten vazgeçti.
- Tom ended up marrying Mary after all.
Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
- For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
Tom'la evlenmeye karar verdi.
- She decided to get married to Tom.
Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
- For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.
- You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without.
Keşke benimle evlense.
- If only he would marry me.
Leyla evlenmek için nişanlıdır.
- Layla is engaged to be married.
Kızını bir doktorla evlendirmek istiyor.
- She wants to marry her daughter to a doctor.
Kızını benim gibi bir adamla evlendirmek ister misin?
- Would you want your daughter to marry a guy like me?
I have chequed him for it, and the young lion repents; marry, not in ashes and sackcloth, but in new silk and old sack.
The kyngdome of heven is lyke unto a certayne kinge, which maryed his sonne .
In some cultures, it is acceptable for an uncle to marry his niece.
His daughter was married some five years ago to a tailor's apprentice.
A justice of the peace will marry Jones and Smith.
... Who someone is married to or the height restrictions on a ...
... But now she's married. ...