John birçok şişe şarap içti.
- John drank many bottles of wine.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
- The accident has caused many deaths.
Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
- You know many interesting places, don't you?
Takuboku'nun şiirlerini bir çoğunu ezbere öğrendim.
- I learned many of Takuboku's poems by heart.
Gemide bir yığın fare var.
- There are many rats on the ship.
O bir yığın dil konuşmaz.
- She does not speak many languages.
Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
- A grasshopper and many ants lived in a field.
Bu konuda bir hayli kitap var.
- There are many books on this subject.
Bu kabilenin atasal ayinlerinin çoğu zamanla kaybedilmiştir.
- Many of the ancestral rites of this tribe have been lost over time.
İnsanların birçoğu öldü.
- Many of the people died.
Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.
- Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism.
Kaç tane çocuğun var?
- How many kids do you have?
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
- Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
- The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
Tom adlı kaç kişiyi tanıyorsun?
- How many people do you know named Tom?
Tom adlı kaç tane çocuk, sizin sınıfınızdadır?
- How many kids named Tom are in your class?
Köpeğimi günde kaç kez beslemeliyim?
- How many times a day should I feed my dog?
Köpeklerin çoğu yaşıyor.
- Many of the dogs are alive.
Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
- Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
- Windows is the most used operating system in the world.
Ben senden daha güzelim.
- I am more beautiful than you.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Daha önce de buraya çok kez geldim.
- I've been here many times before.
Tom bana çok kez yalan söyledi bu yüzden ona artık güvenmiyorum.
- Tom has lied to me too many times, so I don't trust him anymore.
Onu pek çok defa uyardım ama o, konuşmayı kesmeyecek.
- I warned him many times, but he won't stop talking.
İyi bir yazar metnini pek çok defa yeniden şekillendirip geliştirebilir.
- A good writer can reshape and improve his text many times.
Birçok kere İtalya'da bulundum.
- I've been to Italy many times.
Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.
- His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times.
Many a man died in that battle.
many of which,like cellobiose, lactose, maltose, and sucrose.
Tom'u TV'de birçok kez gördüm.
- I've seen Tom on TV many times.
Biz birçok kez Tokyo'da bulunduk.
- We have been to Tokyo many times.
Çoğu Japon, suyu musluktan içer.
- Most Japanese drink water from the tap.
Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
- There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
- Most snakes on this island are harmless.
Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
- If you look from afar, most things will look nice.
Kaç tane dolma kalemin var?
- How many pens do you have?
Kaç tane çocuğun var?
- How many children do you have?
Bu kadar çok ünlü insanlarla tanışabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
- I never for a moment imagined that I'd be able to meet so many famous people.
Niçin bu kadar çok insan Kyoto'yu ziyaret ediyor?
- Why do so many people visit Kyoto?
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Biraz daha biber ekle.
- Add a little more pepper.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
- Time is more precious than anything else.
Onların başka şarapları yok.
- They have no more wine.
Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
- All languages are equal, but English is more equal than the others.
Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
- I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
Yarasa, bir kuş olmaktan ziyâde, bir sıçandır.
- A bat is no more a bird than a rat is.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Sarışınlar diğer saç rengine sahip kadınlardan % 7 daha fazla kazanırlar.
- Blondes earn 7% more than women with any other hair color.
Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
- Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
Mary annesine daha sık yardım edeceğine söz verdi.
- Mary promised her mother that she would help her more often.
Tom kesinlikle partimizi daha eğlenceli yapmak için yardım etti.
- Tom certainly helped make our party more fun.
Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
- Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
- You must be more careful to avoid making a gross mistake.
Artık düşünmeye devam etmek işe yaramaz.
- It's useless to keep on thinking any more.
Burada devam eden göründüğünden daha fazlası var.
- There's more going on here than meets the eye.
Birçoğu okuyamıyordu ya da yazamıyordu.
- Most were unable to read or write.
Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
- Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
- It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
Bugün pek çok okul kapalı.
- Most schools are closed today.
Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
- If you look from afar, most things will look nice.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Bu yaklaşık ABD' nin sahip olduğu kadar çok sayıdadır.
- This is about as many as the United States has.
Sana istediğin kadar çok sayıda vereceğim.
- I'll give you as many as you like.
Çoğu takımyıldızı adlarını verdikleri yaratıklara ve karakterlere benzemez.
- Most constellations don't really resemble the creatures or characters they are named after.
O, son derece nazik bir komşudur.
- She is a most gracious neighbor.
Bazı insanlar bu ülkede çok fazla avukat olduğunu düşünüyorlar.
- Some people think that there are way too many lawyers in this country.
Parkta çok fazla kişi var.
- There are too many people in the park.
Horatio, Cennette ve Dünyada sizin felsefenizde hayal edilenden çok daha fazla şeyler vardır.
- There are more things in Heaven and Earth, Horatio, than are dreamt of in your philosophy.
Aç gözlü insanlar her zaman daha fazla şey ister.
- Greedy people always want more stuff.
O, üç tane yedi ve yine aynı sayıda yiyebileceğini söyledi.
- He ate three and said he could eat as many again.
Lucy benim sahip olduğum kadar çok sayıda arkadaşa sahip.
- Lucy has as many friends as I do.
Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.
- When I was young, I tried to read as many books as I could.
Ne kadar uğraşırsan uğraş, bir gün içinde beş roman gibi çok sayıda kitap okuyamayacaksın.
- Try as you may, you will not be able to read as many as five novels in a day.
Birçok durumda, onu yapmak imkansız.
- In many cases, doing that is impossible.
Birçok akarsu üzerinde köprü inşa etmek zorundaydılar.
- They had to build bridges over the many streams.
Hayatta yaşadığı birçok trajediye rağmen, o, kalbinin saflığına sahip olmayı sürdürüyor.
- Despite the many tragedies she has had in life, she remains to have the pureness of her heart.
İçecek daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more to drink.
Benim için yapabileceğin daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more you can do for me.
Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
- Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
Bunu az çok anlıyorum.
- I understand it more or less.
Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.
- Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages.
O, en fazla sadece yirmi dolar ödeyebilir.
- He can only pay twenty dollars at most.
Many are called, but few are chosen.
A great many do not understand this.
There are many different ways to define a word.
The three girl friends were seated on the rocks, enjoying the evening scene and the air which was fresh but not too chilly. Many a time and oft were they wont to come there to that favourite nook to have a cosy chat beside the sparkling waves and discuss matters feminine.
Many happy returns of ye day to us my Dr Love.
Leaning back in the cab, this amateur bloodhound carolled away like a lark while I meditated upon the many-sidedness of the human mind.
He said he liked you. At least, not in so many words, but that was the idea.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.
The most I can offer for the house is $150,000.
This is a most unusual specimen.
Most want the best for their children.
I am honored and humbled to stand here, where so many of America's leaders have come before me, and so many will follow.
But the fact of the matter is, there's only so many people we can take, it's time to take Canada over there.
I saw three plays in as many days.
The majority of them are decent people.
- Most of them are decent people.
Don't let that stop you.
- Bu size mâni olmasın.
Don't let me stop you.
- Ben sana mâni olmayayım.
... goods, and devices that are used by many users and may be only one user. And you said, "Well, ...
... and so many more. The world's most engaging, useful, and entertaining mobile applications ...