O şirket çoğunlukla ithal mallar işiyle ilgilenir.
- That company deals mainly in imported goods.
Alzheimer hastalığı çoğunlukla 60 yaşından fazla olan insanları etkiler.
- Alzheimer's disease affects mainly people older than 60 years.
Otistik insanların yalnızca yaklaşık yüzde 15'i işgücündedir, başlıca nedeni insanların onlar hakkındaki büyük peşin hükümleridir.
- Only about 15 per cent of people with autism are in the workforce, mainly because people are so judgemental about them.
Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.
- The audience consisted mainly of students.
Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.
- His failure was mainly due to carelessness.
Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
- Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
- I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
Martılar esas olarak kıyı kuşlarıdır.
- Seagulls are mainly coastal birds.
Japonlar esas olarak pirinçle beslenirler.
- The Japanese live mainly on rice.
Planın asıl amacını açıkladı.
- He explained the main purpose of the plan.
Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
- When to start is the main problem.
Hinduizm Hindistan'daki başlıca dindir.
- Hinduism is the main religion in India.
Fosil yakıtlar küresel ısınmanın başlıca nedenleridir.
- Fossil fuels are the main causes of global warming.
Birçok küçük kasabaların ana yolları büyük ölçüde Wal-Mart gibi büyük devlerin sayesinde neredeyse bırakılmaktadırlar.
- The main streets of many small towns have been all but abandoned thanks, in large part, to behemoths like Wal-Mart.
Çeşitli Türk restoranlarında, şiş kebap ana yemektir.
- In various Turkish restaurants, shishkabob is the main food.
Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.
- His failure was mainly due to carelessness.
Başlangıç yemeğinden sonra ana yemek gelir.
- After the entrée comes the main dish.
Turun ortasında onlar ana gruptan ayrıldılar.
- In the middle of the tour, they became separated from the main group.
Endişelendiğim en önemli şey endişeli olmadığımdır.
- The main thing I'm worried about is that I'm not worried.
Ülkenin temel sosyal sorunu yoksulluk.
- The country's main social problem is poverty.
Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
- The main crop of Japan is rice.
Baş konuşmacıyı tanıtmak zorunda kalacağımı bilmiyordum.
- I didn't know I was going to have to introduce the main speaker.
Birinin ününü sürdürmek zordur.
- It is hard to maintain one's reputation.
Güney Yarımküre, çoğunlukla okyanuslardan oluşur.
- The Southern Hemisphere is comprised mainly of oceans.
Mainly they all attonce vpon him laid, / And sore beset on euery side around .
Tashtego's long, lean, sable hair, his high cheek bones, and black rounding eyes --all this sufficiently proclaimed him an inheritor of the unvitiated blood of those proud warrior hunters, who, in quest of the great New England moose, had scoured, bow in hand, the aboriginal forests of the main.
... here at Google who have helped out, but mainly Andrew ...
... is mainly made out of atoms, right? There it is. The universe is mainly made out of ...