No one can be forced to give evidence against himself in court.
- Hiç kimse mahkemede kendi aleyhine delil vermeye zorlanamaz.
Tom was green behind the ears when it came to defending himself in court.
- Tom, mahkemede kendini savunma konusunda daha çok toydu.
His repeated delinquencies brought him to court.
- Tekrarlanan suçları onu mahkemeye getirdi.
He confessed in court that he was in touch with racist groups.
- O, ırkçı gruplarla temas halinde olduğunu mahkemede itiraf etti.
The court session lasted for three hours.
- Mahkeme oturumu üç saat sürdü.
The policeman refused to allow Mary into the court room.
- Polis Mary'nin mahkeme salonuna girmesine izin vermeyi reddetti.
Sami's supporters gathered outside the courthouse.
- Sami'nin destekçileri mahkeme binasının dışında toplandı.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
- Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
Justice is found in a courtroom.
- Adalet mahkeme salonunda bulunur.
The accused thief is on trial now.
- Sanık hırsız şimdi mahkeme huzurunda.
Tom's trial starts tomorrow.
- Tom'un mahkemesi yarın başlar.
Anything you say can and will be used against you in a court of law.
- Söylediğiniz her şey bir mahkemede size karşı kullanılabilir ve kullanılacaktır.