mırıldanmak

listen to the pronunciation of mırıldanmak
Turkish - English
grizzle
hum
to mutter to oneself, mumble to oneself; to murmur complainingly
mump
mutter
fret and fume
pur
to mutter, mumble, murmur
purr
to mutter, to mumble, to grumble, to murmur, to burble, to croon, to bumble (on) (about sth); (şarkı) to hum
coo
murmur
grumble
{f} mumble
whine
bleat
burble
bumble about
croon
grouch
mırıldan
mumble

The shy disciple mumbled his answer. - Utangaç mürit onun cevabını mırıldandı.

The shy boy mumbled his name. - Utangaç çocuk adını mırıldandı.

mırıldanma
lip
mırıldanma
mumbling

Tom started mumbling. - Tom mırıldanmaya başladı.

mırıldanma
murmuring
mırıldanma
cooing
mırıldan
{f} mumbling

Tom was mumbling something to himself. - Tom kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.

He's mumbling something. - O bir şey mırıldanıyor.

mırıldan
{f} murmuring
mırıldan
{f} murmur

He brought his lips close to her ear and murmured: I love you. - O, dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı ve mırıldandı: Seni seviyorum.

What's happening?, murmured a voice from the other end of the room. - Odanın diğer ucundan bir ses Ne oluyor? diye mırıldandı.

mırıldan
bumble
mırıldan
make a murmuring sound
mırıldan
{f} mutter

She is muttering to herself. - O kendi kendine mırıldanıyor.

Tom is muttering something. - Tom bir şey mırıldanıyor.

mırıldan
made a murmuring sound
mırıldanma
{i} crooning
mırıldanma
murmur
mırıldanma
murmuration
mırıldanma
muttering
mırıldanma
rhubarb
mırıldanma
grumbling
Turkish - Turkish
Alçak bir sesle şarkı söylemek: "Eve dönünce yatakta uyuyuncaya kadar hep o şarkıları mırıldanıyordu."- O. C. Kaygılı
Alçak sesle kendi kendine bir şeyler söylemek
Alçak sesle kendi kendine bir şeyler söylemek: "Bir hasta çocuk gibi mırıldanıyor."- H. E. Adıvar
Ancak yanındakinin duyabileceği bir biçimde konuşmak: "Mescidin önünde mırıldanarak söylediğini açık olarak tekrarladı."- T. Buğra
Alçak bir sesle şarkı söylemek
Ancak yanındakinin duyabileceği bir biçimde konuşmak
mırıldanma
Mırıldanmak işi