Definition of müzik in Turkish English dictionary
- music
Music is a universal language.
- Müzik evrensel bir dildir.
The trumpet is a musical instrument.
- Trompet müzikal bir enstrümandır.
- music; musical
- chime
- epicure
- track
- partita
- muzak
- müzik kutusu
- jukebox
Tom is sitting next to the jukebox.
- Tom, müzik kutusunun yanında oturuyor.
Tom and Mary are sitting at a table over near the jukebox.
- Tom ve Mary Paralı müzik kutusunun yanında bir masada oturuyorlar.
- müzik albümü
- music album
- müzik aletleri
- musical instruments
- müzik aletlerini havalı biçimde çalmak
- plunk out
- müzik dinlentisi
- Concert, musical performance
- müzik ezgilerinin uygulanışı
- The application of music melody
- müzik kulağı
- listening ear
- müzik market
- music store
- müzik seti
- stereo
Is there a stereo in your bedroom?
- Yatak odanda bir müzik seti var mı?
He could not buy the stereo set at such a price.
- Böyle bir fiyata müzik seti satın alamazsın.
- müzik sever
- music lovers
- müzik topluluğu
- bands
- müzik yapma
- making music
- müzik yapmak
- Make music
- müzik yapmak
- making music
- Müzik Gereçleri Sayısal Arabirimi
- Musical Instruments Digital Interface
- müzik aleti gösterir misiniz
- Would you show me some musical instruments
- müzik biterken armonik zincirlemeler bütünü
- caesura
- müzik hocası
- music master
- müzik konservesi
- slang (phonograph) record, wax
- müzik kulağı olmayan
- tone-deaf
- müzik kutusu
- record machine
- müzik kutusu
- music box
What's playing at the Music Box Theater?
- Müzik Kutusu Tiyatrosunda ne oynuyor?
My aunt asked me to buy her a music box from Italy.
- Halam benim ona İtalya'dan bir müzik kutusu almamı istedi.
- müzik mağazası
- music store
- müzik parçası
- number
- müzik salonu
- music-hall
- müzik seti
- music centre
- müzik seti
- music set
- müzik ustası
- music master
- müzik ve sahne sanatları ödülü
- Grammy
- müzik çalmak
- playing music
- hareketli müzik
- (Muzik) upbeat music
- müzik öğretmeni
- (Muzik) music master
- sanat ve müzik
- (Sanat) art and music
- sufi müzik
- sufi music
- telli müzik aleti
- (Muzik) string instrument
- yedi sesli müzik parçası
- (Muzik) septet
- örnek müzik
- (Bilgisayar) sample music
- müzik bölümü
- music department
- müzik bölümü
- department of music
- müzik dersi
- music lesson
- müzik grubu
- musical group
- müzik okulu
- music school
For our singing lessons, we would go to the music school across the road.
- Şarkı derslerimiz için, yolun karşısındaki müzik okuluna giderdik.
Dan attended a prestigious music school.
- Dan prestijli bir müzik okuluna başladı.
- müzik okulu
- school of music
- müzik yönetmeni
- music director
- müzik öğretmeni
- music teacher
- Müzik dinlemek
- listen to music
- Müzik grubu
- music band
- müzik grubu
- band
Tom is the frontman of the band.
- Tom müzik grubunun solistiydi.
How many bands will be playing tonight?
- Bu gece kaç tane müzik grubu çalıyor olacak?
- özgün müzik
- original music, protest music
- alafranga müzik
- European music
- alaturka müzik traditional Turkish music
- (as opposed to Turkish music composed according to Western musical concepts)
- arabesk müzik
- a kind of contemporary Turkish music containing elements derived from Arabian music
- barok müzik
- baroque music
- belirli biçimi olmayan kısa müzik parçası
- bagatelle
- bir tür rock müzik
- heavy metal
- boru ile çalınan müzik
- clarion
- caz müzik türü
- bebop
- ciddi müzik
- serious music
- country müzik
- country music
Generally I don't like country music.
- Genellikle country müzikten hoşlanmam.
I am listening to country music.
- Ben country müzik dinliyorum.
- dini müzik
- religious song
- dini müzik
- religious music
She listens to religious music.
- O, dini müzik dinler.
- dini vokal müzik
- sacred vocal music
- elektronik müzik
- electronic music
- elektronik müzik
- electronic music, synthetic music
- enstrümantal müzik
- instrumental music
- enstrümental müzik
- instrumental music
- etnik müzik araştırmacısı
- ethnomusicologist
- fantezi müzik
- extravaganza
- hafif müzik
- light music
- hangi müzik çalıyorlar
- What type of music do they play
- hopârlörden gelen müzik sesi
- piped music
- kantri müzik
- country music
Tom was a jazz guitarist before he started playing country music.
- Tom kantri müzik yapmaya başlamadan önce bir caz gitaristiydi.
- kasete kayıtlı müzik
- tinned music
- klasik müzik
- classical music
- kutsal müzik yapıtı
- oratorio
- paralı müzik kutusu
- record machine
- paralı müzik kutusu
- jukebox
Tom and Mary are sitting at a table over near the jukebox.
- Tom ve Mary Paralı müzik kutusunun yanında bir masada oturuyorlar.
- polifonik müzik
- (Muzik) polyphonic music
- pop müzik
- popular music
- pop müzik
- pop music, pop, popular music
- pop müzik
- pop
My most favorite style of music is pop music.
- En çok sevdiğim müzik türü pop müziktir.
My favorite music is pop music.
- Benim en sevdiğim müzik pop müziktir.
- pop müzik grubu
- pop group
- popüler müzik
- popular music
Roger Miller's Dang Me was a hit with country music fans and with popular music fans too. It sold millions of copies.
- Roger Miller'ın Dang Me'si Amerikan folk müziği fanatikleri arasında ve popüler müzik fanatikleri arasında da bir liste başıydı. O miyonlarca adet sattı.
Young people like popular music.
- Genç insanlar popüler müzikten hoşlanır.
- popüler müzik listesi
- chart
- profesyonel müzik kariyeri
- professional music career
- rock and roll tarzı müzik
- (Muzik) rock and roll
- sekiz kişinin yaptığı müzik
- octette
- sekiz kişinin yaptığı müzik
- octet
- senfonik müzik
- symphonic music
- serbest tarzda müzik
- extravaganza
- sokakta müzik yapmak
- busk
- soul müzik
- soul music
- televizyon ve müzik
- (Basın) television and music
- teyp veya müzik seti
- (Eğitim) tape player or music set
- ulusal müzik
- national music
- vokal müzik
- vocal music
- yaylı sazlarla çalınan müzik
- stringed music
- çalması marifet isteyen müzik parçası
- bravura
- üniversite müzik grubu
- university band