It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
- Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.
The ball is that boy's prized possession.
- Top o çocuğun değerli mülküdür.
The eldest son succeeded to all the property.
- En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.
You are not allowed here. This is private property.
- Buraya giremezsin. Bu özel bir mülkiyet.
Tom donated his estate to create a wildlife sanctuary.
- Tom bir yaban hayatı sığınma evi yaratmak için mülkünü bağışladı.
He has an estate in the country.
- Onun ülkede bir mülkü var.
Is that book in the public domain?
- O kitap kamu mülkiyetinde mi?
I'm considering buying a condominium.
- Ben bir kat mülkiyeti almayı düşünüyorum.
Did you know that he bought a condominium?
- Onun bir kat mülkiyeti aldığını biliyor muydun?