Güney Fransa'da dağın yamacında emeklilik evi yapmayı planladığım küçük bir arsa aldım.
- I bought a small lot on the hillside in Southern France where I plan to build a retirement home.
Tom'un tam Boston'un dışında bir sürü arsaya sahip.
- Tom owns a lot of land just outside of Boston.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Yolda birçok hayvan gördü.
- He saw a lot of animals on the road.
Ailesini çok endişelendirdi.
- He caused his parents a lot of anxiety.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Dün Japonya'da bir sürü bina deprem dolayısıyla yıkıldı.
- A lot of buildings collapsed in Japan due to the earthquake yesterday.
Kawasaki'de bir sürü fabrika var.
- There are a lot of factories in Kawasaki.
Bunun hakkında fikri olmayan birsürü insan var.
- There are lots of people who don't have any idea about that.
Benim birsürü kitabım var.
- I have got a lot of books.
Parti çok eğlenceliydi.
- The party was a lot of fun.
Partide çok eğlendim.
- I had a lot of fun at the party.
Tom Mary'ye çok miktarda faydalı Fransızca öğretti.
- Tom taught Mary a lot of useful French.
Avustralya çok miktarda yün ihraç etmektedir.
- Australia exports a lot of wool.
Erken sabah karşılama masasında ilk kimin gideceğine karar vermek için kura çektik.
- We drew lots to decide who would go first at the early morning reception desk.
Kimin birinci olduğuna karar vermek için kura çekelim.
- Let's draw lots to decide who goes first.
Sami bir piyango talihlisiydi.
- Sami was a lottery winner.
Otoparktaki arabaların üçü dışında hepsi beyazdı.
- All but three of the cars in the parking lot were white.
Onların hepsi otoparkta bekliyor.
- They all are waiting in the parking lot.
Alman çoban köpeğimi terbiye etmek diğer köpeğimi terbiye etmekten çok daha az zamanımı aldı.
- It took me a lot less time to housebreak my German shepherd than it took to housebreak my other dog.
Tom'un köpekler hakkında çok bilgisi var.
- Tom knows a lot about dogs.
Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.
- Maruyama Park is a place where a lot of people gather.
Sel pek çok zarara neden oldu.
- The flood caused a lot of damage.
Tom Mary'ye çok miktarda faydalı Fransızca öğretti.
- Tom taught Mary a lot of useful French.
Bay Jackson'ın verdiği ödev miktarı ile ilgili öğrencilerden gelen birçok şikâyetler olmaktadır.
- There have been a lot of complaints from students about the amount of homework that Mr. Jackson gives.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
- A lot of people want peace all over the world.
Çok sayıda ülke Olimpiyat Oyunlarına katıldı.
- A lot of countries participated in the Olympic Games.
Tom bugün çok daha iyi hissettiğini söyledi.
- Tom said he feels a lot better today.
Bir sürü insan Tom'un hissettiği aynı şekilde hissediyor.
- A lot of people feel the same way Tom does.
İngiltere'de birçok farklı alanları ziyaret ettim.
- I visited a lot of different areas in England.
Bir sürü zamanımı alan eylemlerim var.
- I have a lot of activities which take up my time.
Bugün hakkında düşünülecek birçok toplumsal sorunlarımız vardır.
- We have a lot of social problems to think about today.
Tevrat'ta Lut, bakire kızını toplu tecavüze uğraması için sunuyor.
- In the Torah Lot offers his virgin daughter's to be gang raped.
Festivalde bir sürü büyük gruplar vardı.
- There were a lot of great bands at the festival.
Üç farklı grup halinde ders kitabı göndereceğiz.
- We'll send the textbooks in three different lots.
Tom birçok farklı kadınla cinsel ilişkiye girdi.
- Tom had sex with a lot of different women.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Türkiye birçok mineral üretir.
- Turkey produces a lot of minerals.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Birçok müşteri danışma için avukata gelirler.
- A lot of clients come to the lawyer for advice.
Gezi çok fazla para gerektirir.
- The trip calls for a lot of money.
Geçen yıl yaklaşık bu zaman çok fazla kar vardı.
- We had a lot of snow about this time last year.
Birçok müşteri danışma için avukata gelirler.
- A lot of clients come to the lawyer for advice.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
O okulunu çok seviyor.
- She likes her school a lot.
Okulun arkasındaki araç park yeri hemen hemen boş.
- The parking lot in the back of the school is almost empty.
Bir hayli mücevher satın aldın.
- You bought a lot of jewels.
Bilgisayarda bir hayli deneyimin var, değil mi?
- You have a lot of experience in computers, don't you?
Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.
- Maruyama Park is a place where a lot of people gather.
Sel pek çok zarara neden oldu.
- The flood caused a lot of damage.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
- I can't go out because I have a lot of homework.
Otoparka yüzlerce araba park edildi.
- Dozens of cars were parked in the parking lot.
Şu otoparkta arabasını çaldırdı.
- He had his car stolen in that parking lot.
Son zamanlarda, uzaktan eğitim hakkında bir çok konuşma vardı.
- Recently, there's been a lot of talk about distance education.
Bu kitabı iyi biliyor gibisin; Kitaptan bir çok alıntı yapıyorsun.
- You seem to know this book very well; you use a lot of quotations from it.
I am very tired lately because i had burn a lot of midnight oil.
Tom birçok insanın hoşlanmadığı adam türüdür.
- Tom is the kind of guy lots of people just don't like.
Birçok kişi arabalarla ilgilenir fakat arabalar benim için bir şey ifade etmiyor.
- Lots of people are interested in cars, but they're really nothing to me.
He decided to throw in his lot with their party. - Onların partisine katılmaya karar verdi.
Japonya'da bir sürü güzel mekân var.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
Dün Japonya'da bir sürü bina deprem dolayısıyla yıkıldı.
- A lot of buildings collapsed in Japan due to the earthquake yesterday.
Müzik dinlemek çok eğlenceli.
- Listening to music is lots of fun.
Biz piknikte çok eğlendik.
- We had lots of fun at the picnic.
Tom bize yiyecek bir sürü şey verdi.
- Tom gave us lots to eat.
Henüz sana söylemediğim bir sürü şey var.
- There are lots of things I haven't told you yet.
a building lot in a city.
as Jones alone was discovered, the poor lad bore not only the whole smart, but the whole blame; both which fell again to his lot on the following occasion.
to draw lots.
If I were in charge, I'd fire the lot of them.
a bad lot.
lots of people think so.
The Greeks expected their leaders to show physical courage, whether in the athletic arena or in battle, as well as piety, generosity, and nobility. Cimon had risen to power chiefly because of his military prowess, and any rival must be able to show at least honorable service and military competence. By this time, moreover, the generals were coming to be the most important political figures in Athens. Archons served only for one year and, since 487/6, they were chosen by lot. Generals, on the other hand, were chosen by direct election and could be reelected without limit.
a lot of stationery.
I have a lot of things to say.
It's a lot harder than it looks.
I go swimming a lot.
A lot depends on whether your parents agree.
There are a super lot of ants in that ant house.
But he's a bad lot, is the master — a thorough bad lot, take my word for it, and I'm one as knows him well — too well, by a deal.
A recommendation from him carries a lot of weight around here.
She made lots of new friends.
They purchased all of the adjacent lots.
Last year I ran lots faster than him.
Everard liked to shop at the stores specializing in odd lots down by the docks, as he was a cheapskate.
They paved paradise and put up a parking lot.
The 101 was a parking lot again today.
Thanks a lot! Now I'll have to do it all again.
... >>Taylor Swift: I watch a lot of TV. Like, a lot of TV. And my favorites are, like, the ...
... And that's something that we don't have a lot of options ...