İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- The morning sun is too bright to look at.
Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
- Tom went out to look for something to eat.
O, bir taksi aramak için dışarı çıktı.
- She went out to look for a taxi.
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
Düşünmek ve etrafa bakınmak için çocukluğum sırasında buraya sıklıkla gelirdim.
- During my childhood, I used to come here frequently, look around and think.
Sen yokken evine göz kulak olmak için elimden geleni yapacağım.
- I'll try my best to look after your house while you're away.
Tom annesine göz kulak olmak zorunda.
- Tom has to look after his mother.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Görünüşünden memnun musun?
- Are you happy with how you look?
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
- She has an absent look on her face.
Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
- I went to many shops to look for the book.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Dedektif meseleyi derhal incelemek için söz verdi.
- The detective promised to look into the matter right away.
Bunu incelemek istiyorum.
- I want to look into this.
O, postere bakmak için durakladı.
- He paused to look at the poster.
Çiçekler bakmak için çok güzeldi.
- The flowers were very beautiful to look at.
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Meg bile bana bakmadı.
- Meg didn't even look at me.
Vahşi köpeğe dikkat edin!
- Look out for the wild dog!
Dikkat edin! Gelen bir kamyon var!
- Look out! There's a truck coming!
Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- He grew a beard to look more mature.
Tom aptal görünmek istemiyor.
- Tom doesn't want to look foolish.
Çocuklara bakmak zorunda kaldım.
- I had to look after the children.
Tom Mary'ye bakmak zorunda.
- Tom has to look after Mary.
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
Buna bir göz atmak ister misin?
- Would you like to take a look at it?
Eve bir göz atmak için gideceğim.
- I will go and take a look at the house.
Yoksul insanlara tepeden bakma.
- Don't look down on poor people.
Diğer insanlara tepeden bakmamalıyız.
- We shouldn't look down on other people.
Niçin Tom'u aramıyorsun?
- Why don't you look for Tom?
Ayrılalım ve Tom'u arayalım.
- Let's split up and look for Tom.
Tom sana uğramamı istedi.
- Tom asked me to look in on you.
Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
- Private detectives were hired to look into the strange case.
Hükümet, sorunu araştırmak için bir komite kurdu.
- The government has set up a committee to look into the problem.
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
- As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
Tom teleskoptan bakmak istedi.
- Tom wanted to look through the telescope.
Ben bir daire aramakla meşgulüm.
- I'm busy looking for an apartment.
Serseri grupları yiyecek aramak için mağazalara zorla girdi.
- Mobs broke into stores looking for food.
Aynaya bir bak dostum.
- Look in the mirror, pal.
Onun içine bak, ne dersin?
- Look into that, would you?
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
Seçeneklerimize bakmak zorundayız.
- We have to look into our options.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
O bana baktı ve gülümsedi.
- He looked at me and smiled.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Ben seni bir gelinlik içinde görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you in a wedding dress.
Ben kısa sürede sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you again soon.
Tom Mary'nin yüzündeki görüntüye bakarak onun çok heyecanlı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom could tell by the look on Mary's face that she was very excited.
O sadece Çizmeli Kedi görüntüsünü kullanmak zorunda kaldı. Ben onun sadık uşağıydım.
- She just had to use her Puss-In-Boots look and I was her devoted servant.
Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to look after her younger sister.
Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
- I'll look after the children while you go shopping.
Tom'un çocuklarının hepsi benzer görünüyor.
- Tom's children all look alike.
Bütün bu çiçekler benzer görünüyor.
- All those flowers look alike.
Bende geriye bakmak ve yaptıklarım için pişman olmak eğilimi yoktur.
- I don't tend to look back and regret what I've done.
Bazen çocukluğumu anımsarım.
- I sometimes look back on my childhood.
Diğer insanları hor görmemeliyiz.
- We shouldn't look down on other people.
Diğerlerini hor görme.
- Don't look down on others.
Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.
- Tom told me he had nothing to look forward to.
Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.
- I'll look forward to it.
Sorunu niçin kendin araştırmıyorsun? O senin sorumluluğun.
- Why don't you look into the problem yourself? It's your responsibility.
Tom, Mary onun dikkatini çeker çekmez sorunu araştırmaya başladı.
- Tom began to look into the problem as soon as Mary brought it to his attention.
Neyiniz var, Jane? İyi hissetmiyor gibi görünüyorsunuz.
- What's the matter, Jane? You look like you aren't feeling well.
Onun bir soygun gibi görünmesini istiyorum.
- I want it to look like a robbery.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Bu evraklara göz gezdirmeni isteyebileceğini düşündüm.
- I thought you might want to look over these documents.
Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.
- Please look through these papers at your leisure.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
Bu kelimeyi aramalıyız.
- You should look up this word.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
Sözlükler bilmediğiniz sözcükleri aramak için kullanılır.
- Dictionaries are used to look up the words you don't know.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
I look to each hour for my lover’s arrival.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
That painting looks nice.
Don’t look in the closet.
I don’t like the look of the new design.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
He asked me to look after his daughter while he was away.
He will need to look ahead a few years if he wants to make solid and realistic plans for his business.
wo hostesses approached and looked daggers at Suzy and Teresa, both of whom glared back.
he has such a superior look about her, you know, like some snooty society matron, looking down her nose at the rest of us.
The mechanical toys were very superior, and looked down upon every one else; they were full of modern ideas, and pretended they were real.
He spent his life looking for the truth.
I enjoyed his writing very much, and I look forward to meeting him in person.
Now, on Friday noon, I am to become a private citizen. I am proud to do so. I look forward to it.
If you are buying a new car, you might want to look into getting a hybrid or other high-efficiency vehicle.
It looks like I'm stuck with you.
He loved him so hard that he loved all his whiskers off, and the pink lining to his ears turned grey, and his brown spots faded. He even began to lose his shape, and he scarcely looked like a rabbit any more, except to the Boy.
My performance seems somehow always to get worse when there are other people looking on.
While you're in the city center, look out for the dodgy street vendors.
Then she straightened the kitchen, lit the lamp, mended the fire, looked out the washing for the next day, and put it to soak.
Look out, and you will see the rain has stopped.
We were going to cast him in our new movie but unfortunately he didn't look the part.
He looked through the binoculars at the bird.
I tried to get Michele's attention at the party, but she looked right through me!.
Airport security looked through her purse and confiscated her nail scissors.
Whenever I'm upset, I look to Mary to cheer me up.
I didn't know what a mitochondrion was until I looked it up in a dictionary.
Things started looking up after Jim moved back in with his parents.
We stayed up late to look up at the stars.
Some people look upon lexicography as their lifes work.
Look upon my works, ye Mighty, and despair!.
I'll just take a look-see at the problem and come right back, then we can go to lunch.
Didn't she look a fright in that dress?.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
... have a very positive look on life. ...