Köpeğimin uzun bir kuyruğu var.
- My dog has a long tail.
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
O kışın bitmesini epeydir özledi.
- He longed for the winter to be over.
Epeydir bu işin içindeyim.
- I've been in this business a long time.
Büyük babam uzun bir hayat yaşadı.
- My grandfather lived a long life.
Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.
- These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it.
Uzun zamandır oraya gitmek istemektesin, değil mi?
- You have wanted to go there for a long time, haven't you?
O çok geçmeden eve döner.
- It won't be long before he returns home.
Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.
- This survey is too long to finish quickly.
Tom uzun bir zaman için Fransızca konuşmayı öğrenmeyi deniyordu.
- Tom has been trying to learn to speak French for a long time.
Oksijensiz bütün hayvanlar uzun zaman önce gözden kaybolurdu.
- Without oxygen, all animals would have disappeared long ago.
Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
- It's been a long time since I visited my grandmother.
Tom uzun zamandır bir mektup yazmadı.
- Tom hasn't written a letter in a long time.
Tom uzun zamandır iyi bir ev yemeği yemediğini söyledi.
- Tom said he hadn't had a good home-cooked meal for a long time.
Köprü ne kadar uzunluktadır?
- How long is the bridge?
Golden Gate Bridge ne kadar uzunluktadır?
- How long is the Golden Gate Bridge?
Yollarını kaybettiler, yoksa çoktan varmış olurlardı.
- They lost their way; otherwise, they would have arrived long ago.
Bunu çoktandır yapmak istiyorum.
- I've been wanting to do that for a long time.
Uzun süre önce o filmi izledim.
- I have seen that film long ago.
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Bu uzun vadeli olacak.
- This is going to be long.
Senin uzun vadeli planların nedir?
- What are your long term plans?
Tom uzun sessizliği bozdu.
- Tom broke the long silence.
Onlar birbirlerine özlemle baktılar.
- They stared longingly at each other.
Biz hepimiz dünyada barış için özlem duyuyoruz.
- We are all longing for peace in the world.
I stay too long: but here my father comes.
The Rabbit sighed. He thought it would be a long time before this magic called Real happened to him. He longed to become Real, to know what it felt like; and yet the idea of growing shabby and losing his eyes and whiskers was rather sad.
Every uptick made the longs cheer.
It's a long way from the Earth to the Moon.
He threw the ball long.
How long is it until the next bus arrives?.
The pyramids of Egypt have been around for a long time.